


Çopraşıklı Solağın ağıdı
(Gedik Mehmet Erdem 1329-1968)
Ellezlerden; Solak lakabıyla da bilinen Gedik Mehmet’in Battal, İbrahim, Hacı Ömer isimli üç erkek kardeşiyle Sultan(Sosiy) ve Ayşe adlı iki bacısı bulunmaktadır.
1329 doğumlu Solak Mehmet, 1968 yılında bir kavgada vurularak rahmetli olur. Ardında boynu bükük eşi Kezi (Keziban) ile Zeynep, Bektaş ve Gülbeyaz isimli üç yetim bırakır.
Kozaklı İlçesi Sadin Köyünden, Sarı İsmail eşi Ayşe Güner ile Çopraşık Köyünden Latif eşi Sultan Gürsaz (Sosiy) tarafından yakılan ağıt, rahmetlinin yeğeni ve torunları vasıtasıyla tarafıma ulaştırıldı.
Çopraşık’da ebedi istirahatgâhına konulan Solak Mehmet’in, köyün Pulluburun (acerler) diye bilinen mevkiinde kendi adıyla anılan bir çeşmesi vardır.
Solak (Gedik) Mehmet’in ağıdı
Hazeri de benim gönlüm hazeri
Gün dönünce yazı yaban bezeri
Gardaşım vurulmuş nerde mezeri
Felek beni taşa çaldı neyleyim
Kanadım yok çırpınıp da uçmaya
Dizim tutmaz Çopraşığa aşmaya
Ellerim ermedi halelleşmeye
Felek beni taşa çaldı neyleyim
Kara haber geldi eyledi sersem
İyi olmaz dediler her kime sorsam
Almaz ki yerine canımı versem
Felek beni taşa çaldı neyleyim
Çopraşığa vardım sela okunur
Emirler birikmiş yola bakınır
Gedik Mehmet kandan kına yakınır
Felek beni taşa çaldı neyleyim
Noluyum da Solak gardaş noluyum
Pınarından testileri doluyum
Sen yaşa da ben kurbanın oluyum
Felek beni taşa çaldı neyleyim
Yareni yoldaşı yeğeni gelsin
Hani nerde babam diyeni gelsin
Bayram günü kara giyeni gelsin
Felek beni taşa çaldı neyleyim
Ağıdı Yakanlar:
Çopraşık Köyünden Ellez kızı Ayşe Güner(1911-1978) Solak Mehmet'in bacısı. Kozaklı İlçesi Sadin(Özce) Köyünden Sarı İsmail'in eşi
Çopraşık Köyünden Ellez Kızı Latif eşi Sosiy (Sultan)Gürsaz 1915-1997 Solağın Bacısı
Kaynak kişiler:
Çopraşık Köyünden Latif oğlu Şıhı Mehmet Gürsaz 1948 (Yozgat-Yerköy’de mukim)
Çopraşık Köyünden Mustafa oğlu Sait Çelebi 1965( Emekli polis Kayseri'de mukim)
Çopraşık Köyünden Sait oğlu Emre Çelebi 1997(Kayseri’de mukim)
Fotoğraflar:
Solak-Gedik Mehmet Erdem 1329-1968
Sultan(Sosiy)Gürsaz 1915-1997
Ayşe Erdem 1911-1978

Çopraşıklı Hikmet Çakır’ın ağıdı
(1938-1979)
Çopraşık Köyünden; Latif ve Zeliha’dan olma Hikmet Çakır, köy halkı ve çevre insanı tarafından çok sevilen, güvenilen, sözünün eri, yardımsever naif bir beyefendi olarak bilinirdi. Benim de kendisini tanıma şansım oldu.
Latifler; Hilmi Çakır, Hikmet Çakır, Meliha Çakır, Neziha Dağ, Hatun Dinç ve Zeynep Öcan kardeşlerle çoğalıp dağılmışlardır.
Aileden Hikmet Çakır, aynı köyden Yahya ve Güzel kızı Şehriban Peksak’la dünya evine girmiş. Bu evlilikten, Nermin, Mehmet, Ergün, Zeliha, Nihal ve Aydın isimlerini verdikleri çocuklar aileye katılınca mutlulukları daha da perçinlenmiştir.
Köyde çiftçilikle uğraşan Hikmet Çakır, sonrasında çocuklarının tahsili için ve ailesinin büyük bir bölümü de orada yaşadığından, Yozgat’ın Şefaatli ilçesine taşınmıştır.
Latiflerin Hikmet, geçirdiği kalp rahatsızlığı nedeniyle Ankara’ya sevk edilir, ne yazık ki geriye tabutla döner. Zeliha’nın oyuncağını toprağına saklayıp, köy imamı Rahmetli Kasım Hoca’nın işaret saydığı kabri camideki mezarlıktadır.
Rahmetli Çakır, arkasında, gencecik bir eş ile henüz kol kanat isteyen altı yetim bırakır. Her bahçede goncaları duldalayan bir çınar olduğundan bacısı Neziha Dağ,bu görevi üstlenerek yanlarında durmaya çalışır.(Şehit Kur. Yüzbş. Ersan Dağ’ın annesi )
Köyümün ağıtları ile ilgili çalışmamı sosyal medyadan takip eden Zeliha Ateş,” Samsun- Terme İlçesinde yargıç kızını ziyarette gittiğinde, annesinin babasına yaktığı ağıdı tarafıma iletmek düşüncesiyle şahsıma ulaştırdı.”İletişim kurduğumuz tarihte validesi hayattaydı. Çok üzücüdür ki ağıt elime geçtiğinde o da bu dünyaya veda etti. İnşallah ahrette mülaki olurlar
Ağıt, milli veznimiz hecenin, on birli kalıbıyla altı kıta yazılmıştır. İlk dörtlük aaab-diğer dörtlükler bbba kafiye örgüsüyle devam ederken, son kıta ise beş mısradan meydana getirilip, tapşırmasız olarak söylenmiştir.
Şiirimizdeki kültürel sanatlara, çeşitli ifadelerle yer verilen ağıdın teması, aşk- ve ölümdür.
Çopraşıklı Hikmet Çakır’ın ağadı
(1938-1979)
Küçükten evlendim kıymet bilmedi
Ağlayınca gözyaşımı silmedi
Anam babam hiç yanıma gelmedi
Ne vardı erkenden koyup gidecek
Ellerime kına yaktım yaşınan
Bağrım dövdüm kara kara taşınan
Nasıl edem bunca yetim kuşunan
Ne vardı gömleğin soyup gidecek
Aydın’la Nihal’in hep seni özler
Zeliha gizlice yolunu gözler
Mezerin başında tutmadı dizler
Ne vardı sözünden cayıp gidecek
Çocuklar ufacık başsız durmuyor
Eş dost gelip halimizi sormuyor
Babasızlık bize aman vermiyor
Ne vardı bağrımı oyup gidecek
Çopraşık Köyünde bir gelin başım
Ne anam ne babam ne de gardaşım
Silerim yağlığa tükenmez yaşım
Ne vardı elini yuyup gidecek
Kim arkalar Mehmet ile Ergün’ü
Nermin kızın kara geçer her günü
Bana derler bir yiğidin dargını
Ne vardı ecele uyup gidecek
Bizi dul yetimce koyup gidecek
Ağıdı Yakan:
Şehriban Çakır 1938-2020
Kaynak Kişi:
Zeliha Ateş 1973 Kozaklı Sadin(Özce) Köyünden Polis Memuru Hacı Mustafa eşi. Konya’da mukim
Derleyen:
Yusuf Özcan
Fotoğraflar:
Hikmet Çakır-Şehriban Çakır/Hacı Mustafa ve Zeliha Ateş

Beş Vakit Allahuekber
Türk'ün vatanıdır kan düşen toprak
Dalgalansın daim üstünde bayrak
Gamdan azade ol kederden ırak
Hüzünlü bulutlar hoş durmaz oğul
Şehitler Tepesi boş durmaz oğul
Mavi gözlü kurt yeleli bir Paşa
Emretti askere atıldı başa
Çanakkale dendi kanlı savaşa
Semada alıcı kuş durmaz oğul
Şehitler tepesi boş durmaz oğul
Buzdan süngülerle çatık tüfekler
Mehmetim yıllardır nöbette bekler
İniler beş vakit Allahuekber
Yiğitler beyhude koşturmaz oğul
Şehitler tepesi boş durmaz oğul
İstiklal Harbinde yanan meşale
Ersan Dağ'la sanki coşan şelale
Yüzbaşım erişti şanlı hilale
Çığların önünde taş durmaz oğul
Şehitler tepesi boş durmaz oğul
Çopraşık köyümdür Çiçekdağ şarım
Hürriyete adandıkça yaşarım
Bir ölüp bin doğan ben Erhan Ar'ım
Yutkunan boğaza aş durmaz oğul
Şehitler tepesi boş durmaz oğul
Ne bedelli idi ne de bakaya
Melekler imrenir böyle vakaya
Taktı nişanesin Osman Belkaya
Ananın gözünde yaş durmaz oğul
Şahitler tepesi boş durmaz oğul
Kınalıydı kahkülünün kelebi
Allah için can vermekmiş talebi
Muradına erdi Kadir Çelebi
Kesilen fidanlar yaş durmaz oğul
Şehitler tepesi boş durmaz oğul
Özcan'ım övünür şanlıdır mazim
Şühedam sayısız tükenmez gazim
Türkün düşmanına bitmez garezim
Aşılan dağlarda kış durmaz oğul
Şehitler tepesi boş durmaz oğul
Yusuf Özcan
Tüm Türk İllerinde olduğunca şühedasız, gazisiz vatan sathı yoktur. Köyüm Çopraşık’tan da Sarıkamış, Çanakkale, İstiklal Savaşımızda sayısız kahramanlar, Anadolu’muzun bağrındaki yerini almıştır. Köyümüzün ağıtlarıyla ilgili derlemelerimi bir kitapta toplayarak basım aşamasına getirmiş bulunmaktayım.
Bu coğrafyanın vatan olmasında hiç çekinmeden-gözünü kırpmadan, beşikte bebesini, okulda çocuğunu, ardında anasını-babasını ailesini, bırakan kınalı yiğitlerimizin saygıdeğer ruhu için, anısı için, aşkı için, teröre kurban giden masum yavruların hakkı için, şehitlerimizin aziz hatırası için, uzuvlarını yitiren Mehmetlerimizin başı için,saygı ve minnetle eğilirken, köyümün kartallarının şahsında hepsine ithafımdır.
Kurmay Yüzbaşı Ersan Dağ
Baba adı :Osman Ana adı :Neziha
Doğum Tarihi :20.03.1968 Şahadet tarihi:15.09.1999
Şahadet yeri : Siirt /Pervari
Kabrinin olduğu yer :Ankara Ask. Cebeci Şehitliği
Jandarma Uzman Çvş. Erhan Ar
Baba adı :Mustafa (Kütük) Ana adı :Medine
Doğum Tarihi :20.06.1979 Şahadet tarihi :21.08.2011
Şahadet yeri : Hakkâri Çukurca
Kabrinin olduğu yer :Yozgat/Yerköy Şehitliği
Özel Harekât Pol. Osman Belkaya
Baba adı :Yakup Ana adı :Afet
Doğum Tarihi :06.01.1993 Şahadet tarihi :24.03.2016
Şahadet yeri : Şırnak
Kabrinin olduğu yer :Yozgat /Şefaatli Şehitliği
Piyade Uzman Çvş. Kadir Çelebi
Baba adı :Recep Ana adı :Şadiye
Doğum Tarihi :15.04.1988 Şahadet tarihi :02.09.2016
Şahadet yeri : Hakkâri Çukurca
Kabrinin olduğu yer :Kayseri Kartal Şehitliği
Gazilerimiz
Piyade Yüzbaşı Özgür Ocak
Baba adı :Bekir Ana adı :Bağdat
Doğum tarihi :08.09.1983
Jandarma Astsb. Ömer Büyük
Baba adı :Hasan Ana adı :Ayşe
Doğum tarihi :25.06.1983
Pyd.Dağ. Uzmn.Çvş.Şakir Coşkun
Baba adı :İlyas Ana adı: Ayşe
Doğum tarihi :01.04.1984


Çopraşıklı Hatice Sezen ağıdı
(1938-31.12.2017)
Samanların arasına sakladığı kavunların tadına doyamazdık. Kuru etle pişirdiği aşın yanında sunduğu çir hoşafına kaşık sallamada yarışırdık adeta. Hele o incir uyutması yok mu yeme de yanında yat. Ispatan, hardal, maydanoz, yeşil soğan ve günkurusu biberleriyle yaptığı yumurta salatasının dürümünü kebaba değişmem.
Rahmetli Hatçe Teyzem adını aldığı Hatice-i Kübrâ annemiz gibi ikramı seven, merhametli, paylaşımcı, güler yüzüyle güven dağıtan bir kadınefendiydi.
Çiçekdağı Çopraşık Köyü, Emirler sülalesinden Kara Mehmet oğlu Salman Öcan, eşi Şıh Ahmet kızı Senem’in, Sarıkamış’ta şehit olan üç kardeşine yana yakıla vefatından dolayı, Gülü ve Elmas isimli öksüzleriyle çaresiz kalmıştır. Aynı obadan Hacı Onbaşı kızı Maviş Oğuz’da kocası Osman Dağ’ın ölümüyle Halit ve Rıza adlı yetimleriyle sahipsizliğe teslim olmuşlardır. Araya giren akrabaların çabası sonunda bu iki aile bir çatı altında birleştirilmiş, böylelikle ebediyen kopmayacak bir sevgi bağı oluşturulmuştur. Yarım kalan hayatlarının devamında Hatice ve Mustafa’nın doğumuyla mutlulukları perçinlenmiştir.
Salman ve Maviş Öcan öksüzlerle yetimleri yuva sahibi yapmanın yanında, geçim yollarının açılmasında da desteklerini esirgememişler. Bu arada Hatice serpilip evlenme çağına gelmiştir. Anası ”kızımı tek oğlanlı eve gelin vereceğim” dileğinde bulunmuş hep. Duaları kabul olmuş ki komşuları Müstantik (Yahya) ile Karakız (Naciye)oğulları İsmet Sezen için, Sürmeli Hatçe’ye talip olmuşlar.
Zamanla Yozgat İli Şefaatli İlçesine göçen Sezenlerin, Selahattin ve Erkan isimli oğullarıyla, Reyhan, Zöhre ve Saibe adlı kızlarının haneye katılımıyla çoğalmışlardır. İsmet Sezen Almanya’ya işçi olarak gitmiş, Hatçe Gelin âlicenaplığı yanında otoriter yapısı ile evin yönetimini ele almıştır. Aile büyüklerinin ahirete irtihalinden sonra, kızlarını çıkarıp her birine ayrı ev alan Hatice Sezen, oğlanlarını da baş göz ederek Avrupa’ya babasının yanına yerleştirmiştir.
Bu ağız tatlılığı içinde emekli olmuşlar, bir ayakları memlekette diğeri torunlarının yanında mesut yaşarken, Hatçe Teyzem amansız bir hastalığın pençesine düşmüştür ne yazı ki.
Ecel yeni bir yılın kapısını açtırmayıp,“bir aralık bul gel demiştir sanki”.2017 senesinin son gününde, yağan kar salacasını süslerken, Şefaatli kabristanında anası Maviş Karının ayakucuna sokularak, topraktan yorganını çekmiştir üstüne.
Ağıdı yakanlar:
Çopraşık Köyünden İsmet ve Hatice oğlu Selahattin Sezen 1962 ikameti Almanya
Çopraşık Köyünden Salman ve Senem kızı Elmas Özcan 1926 Yozgat /Şefaatli’de mukim
Çopraşıklı Hatice Sezen’in ağıdı
Anamın değil de babamın kızı
Dayandı bastona tutmuyor dizi
Sıra sende miydi sürmeli bacım
Kapattın kapıyı ağlattın bizi (Elmas Özcan)
Ellemeyin yaraları bitişsin
Balkonunda çifte kumru ötüşsün
Ben kurban olayım Erkan oğlana
Haber verin anasına yetişsin (Elmas Özcan)
Selahattin destelesin telini
Kızlar gelip kınalasın elini
Çelindi mi İsmet evin direği
Ne yana gönderdin Hatçe Gelini (Elmas Özcan)
Gardaşı küsküne yanar bacısı
İçerimde közleniyo acısı
Serpil gelin döşeğine yatırın
Meryem kızım olsun gayri sucusu (Elmas Özcan)
Çopraşık köyü de haberin duysun
Kızları bu düşü hayıra yoysun
Benim bacım pek nazlıdır komşular
Hocalar kabrine usulca koysun (Elmas Özcan)
Aldım uşakları geldim yanına
Ulaşıp da kan katayım kanına
Ben kurban olayım sürmeli anam
Azrail mi kast eyledi canına (Selahattin Sezen)
Neylesin de Erkan oğlan neylesin
Nazlanıp da nerde gönlün eylesin
Kara haberini aldım anamın
Biri çıkıp yalan diye söylesin (Selahattin Sezen)
Gelinleri karaları bağlasın
Reyhan kızı başucunda ağlasın
Sever idi anam şerbet içmeyi
Gözyaşımdan özeyin de çağlasın (Selahattin Sezen)
Eller tutmuş avlusunun başını
Süpürün de temizleyin taşını
Anam kurban olsun sus Zöhre bacım
Yeter artık sil gözünün yaşını (Selahattin Sezen)
Çeken bilir şu Yozgat’ın kışını
Duman almış çamlığının başını
Elinle mi koyacaksın toprağa
Söyle baba kırk senelik eşini (Selahattin Sezen)
Saybe gelsin başucuna otursun
Torunları hizmetini yetirsin
Ananın yarısı teyzedir der
Elmas Teyzem döşeğine yatırsın (Selahattin Sezen)
Derleyen:
Yusuf Özcan
Fotoğraflar:Hatice Sezen/İsmet Sezen/Elmas Özcan/İsmail Özcan/Selahattin Sezen
Çopraşıklı Hacı Halil Kurt’un ağıdı
(1934-1999)
Ortaokul birinci sınıfı takdir belgesi alarak geçmiştim. Hasat sonu emmimin Urfa’dan getirdiği, Nacar marka saati övgüleriyle koluma takması, üstüne üstlük Yerköy’ün en ünlü pastanesinde, dondurmalı baklava ısmarlaması, bugün gibi belleğimde tazeliğini koruyor.
Çopraşık Köyünden Ahmet ve Zeynep oğlu Hacı Halil Kurt, çiftçiliğin yanında biçerdöver işi ile iştigal eder, çevresinde çok sevilirdi. Hatırşinas, yardımsever kişiliğiyle Diyarbekir, Urfa, Silvan, Siverek, Ceylanpınar, Sivas, Yozgat ve Kırşehir yöresi insanlarının gönüllerine taht kurmayı başarmıştı. Yası günlerce sürmüş, gelenlerin ardı arkası kesilmemişti.
Babası Ahmet gibi tek erkek evlat olan, Halil Kurt’un dedesi Hacı Bekir, aynı köyden Karayünlü (Karakoyunlu),babaannesi(ecisi)Döndü ise Emirler sülalesinden Şıh Ahmet’in kızıdır.
Ekin biçme zamanı makinelerini çeker, çalışanlarına ”kimsenin rızkı ortada kalmasın, sakın ola tarla atlamayın, tembihli olanları bırakıp, diğerlerinin mahsulünün tanesine ziyan vermeden sahiplerine götürün!” Uyarısında bulunur, takibini de ihmal etmezdi.
Hacı Halil Kurt, uzun boylu, geniş omuzlu, aydınlık yüzlü, sürmeli gözlü, epeyce yakışıklıydı. Altı köşe kasket giyer, sakoyu omzundan aşağıya salardı. Kurtağızlı pantolonunun dökümüyle süvarileri andırırdı. İskarpinlerini hiçbir zaman boyasız giymezdi.
Teyzekızı Safiye ile evlenmiş, yaklaşık kırk sene aynı yastığa baş koymuştur. Yüksel(rahmetli),Sadettin isimli iki oğlu ve Sariye, Döndü, Hatice, Kafiye, Zeynep adlı kızları dünyaya gelmiştir.
1999 yılı Şubatın sonuna doğru, Yozgat İli Yerköy İlçesinde kalp krizi geçirmiş, Kırşehir’e ulaştırılmak üzere yola çıkıldığında, Çiçekdağı İlçesi 1300 rakımlı Keklikali yokuşunda ruhunu teslim etmiştir. Kar-tipi-sürgün ile gelen ecel, Sarıkamış Harekâtında yüz sene önce donarak şehit olan üç dayısının kaderini yazmıştır adeta.
Ağıdı yakanlar :
Hacı Halil oğlu Sadettin Kurt (1975 Emniyet Mensubu Ankara’da mukim)
Hacı Halil eşi Mehmet Mustafa kızı Safiye Kurt (1937 doğumlu Yerköy’de mukim)
Salman Kızı Gülü Büyük (Rahmetli Bibisi 1339-2005)
Salman kızı Elmas Özcan(Bibisi 1926 doğumlu Yozgat-Şefaatli’de mukim)
Kaynak kişi: Sadettin Kurt
Çopraşıklı Hacı Halil Kurt’un ağıdı
Kapıya çekmişler sarı biçeri
Dolandım da giremedim içeri
Benim babam bir ocağın umudu
Neyledin Çopraşık koca rençberi (Saadettin Kurt)
Ahmet Dedem doğrulup da yürüsün
Gelin anam karaları bürüsün
Gün dönmeden karla doldu avlumuz
Sarı Yüksel gayri damı kürüsün (Saadettin Kurt)
Haberi ulaşmış Yozgat Sivas’a
Diyarbekir Urfa gelmişler yasa
Kurbanlar olayım Sadettin sana
Babanın köyneğin tutmayın kısa (Safiye Kurt)
Varın Kırşehir’e doktor getirin
Orda yoksa Ankara’ya götürün
Gadasın aldığım emmim İsmail
Yeğenini odasına yatırın (Safiye Kurt)
Dolardı poşuyu şapkayı yıkıp
Çıkardı sakoyu dalına takıp
Kutnu döşek serin kızlar altına
Gidecek babanız bizi bırakıp (Safiye Kurt)
Elmas teyzesi ağlayıp yansın
Bacısı Şahnuru hizmete dönsün
Benim eşim teneşire yakışmaz
Yatırın halının üstünde yunsun (Safiye Kurt)
Meleşir kuzusu sızlar melülü
Teyzem oğlu bir ocağın delili
Kız Safiye seni kurban ederim
Yalınız bırakma Hacı Halil’i (Elmas Özcan)
Kara Salif arkalasın geriden
Hacı Mehmet yol göstersin beriden
Gadasın aldığım teyzem torunu
Çabucak ayrılıp gitme sürüden (Gülü Büyük)
Nideyim de malı mülkü nideyim
Ecel seni didik didik dideyim
Azrailin alacağı var ise
Bana gelsin ben canımla ödeyim (Safiye Kurt)
Derleyen :Yusuf ÖZCAN
Çopraşıklı Solağın Bektaş'ın ağıdı
Bir ocağın sönüşü
Kızın yazgısı anaya, oğlanın kaderi babaya çekermiş derler.
Coğrafi konumu itibarı ile kuzey-batıdan Yozgat, güneyden Kırşehir, doğu yönünden Nevşehir topraklarıyla çevrili Çopraşık Köyü, değişik zamanlarda bu üç il idaresinde de bulunmuştur. En son devlet yönetimi bakımından Çiçekdağı’ına bağlı kalan köyün, nüfus ve arazi kayıtları bu illerden de çıkmaktadır. Bundan dolayıdır komşu köylerle köklü hısım ve akrabalıkları vardır.
Çopraşık ile Sadin (Özce),karşıdan karşıya birbirlerini görebilen mesafededirler. Yani araları göz çalımı uzaklıktadır.
Ellezlerden; Solak lakabıyla da bilinen Gedik Mehmet Erdem,1968 yılında bir kavgada vurularak rahmetli olur. Ardında boynu bükük eşi Kezi (Keziban) ile Zeynep, Bektaş ve Gülbeyaz isimli üç yetim bırakır.
Acıları ile cebelelleşen ailenin geçim mücadelesinde, başta bibileri Sosiy Gürsaz(Sultan Erdem) olmak üzere, yakınları desteklerini esirgemememişlerdir. Günler bu minvalda seyrederken Bektaş 18 yaşına erişir. Akranlarına göre fizikçe iri, bıyıkları yeni terleyen yağız bir Türkmen delikanlısıdır.
Aile büyüklerinin ortak kararı,“Ocağın bir an önce yanması”üzerine, yani Bektaş’ın evlendirilmesi doğrultusundadır. Konu genç tarafından da kabul görünce, aynı sülaleden Ellez’in Topuz, diğer bir söylemle emmi torunu Koca Şıkı’nın kızına Allah’ın emriyle talip olurlar. Berkiliğin (söz kesimi) ardında nişan günü kararlaştırılır. Bu olaya köy halkı da çok sevinir, Ellez’in odasında şerbetler, kahveler, yemekler ikram edilir.
Sene 1972 aylardan temmuz. Şiddetli sıcaklarıyla canlıları gölgeye çekilmeye zorlamaktadır adeta. Bektaş’ın hem yengesi hem de kayınvalidesi olan Şehriban Erdem önceden hazırlıklarını tamamladığı için sabah namazından sonra yatmamıştır, akşamdan haberli olan kayınbiraderi Ellez Hacı’nın Mustafa ve damadı Bektaş’ı da yanına alarak at arabasıyla Kozaklının Sadin köyüne hareket etmişlerdir. Ziyaret sebepleri, Sadin’de evli bulunan bibileri Ayşe Güner ve akrabalarını görmek, hem de bir ödünçlerini tahsil etmek içindir. Bibileri ve akrabaları tarafından ağırlanan konuklar, ikindi serinliğinde yola revan olurlar.
Atlar rahvanlığını koşum zillerine uydurmuş, ekinlerin arasından çekirge ve ağustosböcekleri ötüşleriyle bu ahenge iştirak etmektedirler. Tekerleklerin çıkardığı sesler tozlarına karışarak bozkırın derinliğinde kaybolmakta iken yolcuların sohbeti silah üzerinde odaklanır. Bu esnada da Büyüklü mevkiine ulaşmışlardır. Büyüklü; Şefaatli’nin Gülistan, Kozaklı’nın Sadin ve Çiçekdağı’nın Çopraşık köyü arazileriyle çevrili eski bir yerleşim merkezidir. Arabayı durdurup silah talimi yapmak isterler. Bektaş, örendeki oymalı bir temel taşının üstüne hedef dikmek için ilerler. O sırada Mustafa’nın elindeki silah kaza ile ateş alır, Bektaş kanlar içinde yere serilir. Olayın iletilmesi, yardım gelmesi ve ulaşım zorluğu kan kaybına neden olur. Geç olmakla beraber Kayseri Devlet Hastanesine ulaştırılır. Acilen ameliyata alınan yaralıdan kurşun çıkartılır.
Yoğunbakıma gelen doktor, “bizim haberimiz olmadan kesinlikle su içirilmeyecek “tembihiyle odadan ayrılır. Hastanın dinlenmesi için bir ara dışarı çıkan refakatçinin yokluğunda,1954 yılında doğan Gedik ve Kezi oğlu, bir ocağın umudu Bektaş, ayılır, su içer ve kaçınılmaz son gerçekleşir.
Kabri, Çopraşık Köyünde babasının yanındadır.
Ağıdı yakanlar:
Çopraşık Köyünden Ellez Kızı Ayşe Güner 1912/1978 Sadin köyünden Sarı İsmail’in eşi (Bibisi)
Çopraşık Köyünden Ellez Kızı Sosiy Erdem (Sultan Gürsaz) 1915/1997 Latif eşi
Çopraşık Köyünden Latif ve Sosiy Gürsaz kızı Latife Dağ
Kaynak kişiler:
Çopraşık Köyünden Mustafa oğlu Sait Çelebi (Emekli Polis memuru Kayseri’de mukim)
Çopraşık Köyünden Benli Mehmet oğlu Hanifi Dilek (Emekli Polis Memuru Yerköy’de mukim)
Çopraşıklı Solağın Bektaş’ın ağıdı
(Bir ocağın sönüşü)
Kapının ağzından bakıyo bana
Kan olmuş kekili dökülmüş yana
Yolların üstünde can veren Bektaş
Anan baban kurban olsun ya sana
Mezere vardım da oğlan kalkmadı
Bibim diye hiç yüzüme bakmadı
Gadanız alayım kınaman beni
Kaza kurşunu idi sesim çıkmadı
Morlu pantulu da sarı kazağı
Oğlanın kekeli Kâbe tozağı
Topuzun odaya misafir dolmuş
Sürün cezveleri dökün kezeği
Kollarını dolamışlar gasteye
Adam böyle etmez yatan hastaya
Bacıları boynun büküp okusun
Yazmış mektubunu vermiş postaya
Bektaş için makinemi satarım
El olsaydı vekilin tutarım
Solağın kapıya kilit vuruldu
Anam dertli ben de ondan beterim
Evleri yüksekte bayrak dikecek
Yarenleri gelip halay çekecek
Kadir Mevlâ’m buna nasıl dayanak
Bektaş nişanlılı sofra dökecek
Mezerin üstünü çiçek bürüdü
Ağlaya ağlaya dilim kurudu
Kapandı ocağı tütünü tütmez
Gardaşımın tek bir oğlu var idi
Çölün ortasında viran Büyüklü
Çopraşık ‘da dört bir yandan höyüklü
Kayseri’ye ulaştırın oğlanı
Gözleri sürmeli sarı bıyıklı
Anan mı bağladı yarana tuzu
Erciyes pek ulu erimez buzu
Ecel celep olmuş kurban seçiyor
Ayrılma sürüden yalınız kuzu
Takmışlar serumu demişler uyu
Tembih etmiş doktor vermeyin suyu
Kurbanlar olurum gardaşım oğlu
Adam düşünmez mi ölürüm deyi
Kezi yastık getir üstü yaygılı
Toplamış ayağın oğlan saygılı
Okuntu dağıtmış toyum var diye
Birikmiş başına Sağdin Kaygılı
Mustafa cahildi bilmiyo madem
Şehriban soykayı almaz mı adam
Emmisi dayısı kayıtın görsün
Açmadan kımçıdı bir sarıçiğdem
Kelimeler :
Kekil :Kakül, perçem
Bibi :Hala, eme, babanın kız kardeşi
Gada ert, bela
Tozak üğünlerde süslü gelin başlığı
Kezek üğün yemeği, davetlilere kurulan sofra
Celep:Hayvan tüccarı,mal alıp satan
Yaygı:Yastık,divan örtüsü,kanaviçe işlemeli örtü
Kaygılı:Şefaatli İlçesine bağlı komşu köy,tasa,gam
Okuntu avet etmek, okumak
Soyka :Ölünün giyim, kuşam ve eşyası
Kımçımak :Kopmak, bitkilerin ucundan koparılması
Derleyen Yusuf Özcan


Çopraşıklı Gülbeyaz’ın ağıdı
Kadının saygınlığını nenemle tanıdım. Onun (Ecimin) köşe taşlığında “ ana dolu, Anadolu’mdur” güngörmüşlüğünün hala hasretindeyim.
Çopraşık köyünde kadın ön plandadır hep.
Alınan kararlarda akildânedir onlar. Kadının parmak basmadığı hiçbir olay geçerli değildir.
Hem ana hem baba olan Anadolu kadını, gerektiğinde “vatan aşktan üstün” düsturunu ilke edinmiştir.
Sarıkamış’a, Çanakkale’ye gidip gelmeyenine alışık gelinlerimiz, Alaman(Almanya) dedikleri gurbet yolunu bekleye bekleye tükendiler.
Çopraşıklı Gülbeyaz’da bu bahtsızlardandır.
Beş çocuğa kol kanat, evin yüküne omuz, gurbetteki eşine destek. Tarla takıl, enik, cücük, koyun-kuzu hep ona bakmaktadır.
Ziyaretine gelen anası Dibek Karı ile babası Benli’yi ağırlayıp, izzetledikten sonra, çocuklarına bakmalarını tembihleyerek koyunlara ot vermek üzere huzurdan ayrılır.
Dambaşındaki otluktan koyunların yiyeceğini çekeyim derken…
Gerisini anası Dibek Karıdan dinleyelim.
Çopraşıklı Gülbeyazın ağıdı
Ankara'da Çopraşık'la aralı
Götürdüler gülyüzlümü yaralı
Kuzuları anam diye meleşir
Sağ selamet dönmez bahtı karalı
Dambaşına hüğme otluk vurulmuş
Siyecine gamlı baykuş kurulmuş
Öte durun beşibirlik takayım
Demeyin kızıma boynuna kırılmış
Dört gardaşı var da Benli babası
Hamit sülalesi Emir Obası
Hacı Mehmet dönüp gütsün kuzusun
Bana gelsin Gülbeyaz’ın gadası
Görülmüş mü böyle yabanda kürtte
Sen gittin sıradan ben kaldım dertte
Güdemem ak kuzum doğrul yerinden
Sabiler pek küçük eşin gurbette
Çimen yeşil çiğdem sarı gül beyaz
Al kalemi ağlamadan gül be yaz
Ölüm yakışmamış taze geline
Kalk yerine anan yatsın Gülbeyaz
Baktım hastanenin mermer taşına
Doktor kanca takmış kızın başına
Emmisi dayısı bakmaya kıymaz
Yeni girdi yirmi sekiz yaşına
Benim kızım gelinlerin hönkeri
Koyun sağar ağ elleri helkeli
Konu komşu oturmuşlar yasına
Çopraşık’da atalardan ilkeli
Sadiye Aynur’a yetirir aklı
Türkan ile Döndü ağlaşır saklı
Muharrem’i daha birce yaşında
Gelene gidene bakar meraklı
Ağıdı yakan :
Çiçekdağı Çopraşık Köyü’nden Ümmügülsüm Dilek (Dibek Karı) 1331/1997
Benli Mehmet Dilek 1335/1986
Gülbeyaz Ergin :1946/1974
Kaynak Kişi :
Kırşehir İli Çiçekdağı İlçesi Çopraşık Köyünden, Yozgat İli Yerköy İlçesinde mukim; Benli Mehmet oğlu Hanifi Dilek, emekli polis memuru(1955)
Derleyen :Yusuf Özcan



Çopraşıklı Bektaş Öcan’ın ağıdı
Önderliği belgelenmiş aksakallar; ”Gölge vermeyen ağacın altında durma yavrum” derlerdi.
Bektaş Öcan daima inandığını yaşadı, ömründe hiç kimseye boyun bükmedi, her ne ise Hak’tan gelir, sevene davası mukaddestir diye kemikleşmiş, onulmaz ağrılarıyla cebelleşip durdu. Kendisini başı karlı ulu dağlardan saymışımdır hep. Dik duruşlu, doğrulardan şaşmayan, bu uğurda ser esirgemeyen inatçı, misafirperver, tabiri caizse ekmeğini bölüşmeden yemeyen, duygu ve düşüncelerini içine atan bir candı. Ağa ile ağa, bey ile bey, çerçi ile çerçi, hizan ile hizan, ozan ile ozan olan, kısaca gönlü insan sevgisiyle bezeli örnek bir şahsiyetti Dayım Bektaş.
Odalar; köylerin misafirhanesi, konukevi, hanı, aşhanesi, kısacası kültür ocaklarıdır. Yılın dört mevsimi, on iki ay gece gündüz aralıksız hizmet veren bu yerler gönül adamları sayesinde yaşamış, halen de bu minval üzere ayakta durmaktadır. Hizmetin karşılığı, selam-güleryüz-muhabbet kısacası dostluktur.
Odaların giderleri hasat mevsiminde düşünülür, yerli müdavimler-misafirler- garipler-yolcular-çerçiler-gezgin âşık ve şairlerin iaşesi bir yana, hayvanlarının barınaklarına yem ve samanları ayrıca depolanırdı.”Sofraya ekmeği bol koyunuz, misafir utanır aç kalkarsa halimiz nice olur“ düsturu baş emirdi. Hane halkı hizmette kusur edemez, çocuklar öksüz duvarın arkasında sohbet dinler, tembih ve aldığı terbiye karşılığı söze karışmaz, bir görev verilecek mi diye heyecanla beklerlerdi.
Bir ara Çopraşık’ın muhtarlığını da yapan, Dayım Bektaş Öcan’ın odasında radyo ajansını, arkası yarını ilk defa dinledim. Kerem’le-Aslıhan’ın, Mecnun-Leyla’nın, Arzu’yla-Kamber’in, Ferhat’la- Şirin’in âşkını yaşadım gözlerim buğulanarak. H.Z Ali ile Hayber Kalesi cengine katıldım okunan cönklerde. Lüks lambası ışığında arabaşı sohbetlerini içtim kaşık kaşık. Taş plaklarla Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Hafız Burhan girdi gönülevime.
Burada, Muharrem Emmimi (Ertaş),Hacı Dayımı(Taşan),Çekiç Ali bölemizi görüp dinleme şansını nasip etti Huda.
Mesleğe atanmamın ikinci yılı ziyaretimde,”Muallim Efendi Yeğenim, şöyle yanıma otur, Atamız Mustafa Kemal Paşa; yurdumuz ve geleceğimiz olan çocuklarımızı sizlere emanet etti, minderin yukarıdadır” diyerek onurlandırması halen kulaklarımdadır. Dağarcığımızdaki kalıntılar, alıntılardandır işte.
1928 yılında Çiçekdağı Çopraşık Köyünde dünyaya gelen, Latif oğlu Bektaş Öcan, yakalandığı mide kanserinden 1994 tarihinde vefat etti. Dayımın eksikliği yüreğimi burkar hep. Köye her gidişimde gözlerim arar, kabri ve ebedi komşularına dua bırakır dönerim hüzünle.
Cenazesinde; Bacısı Afiy Pekpak, emmisi Salman kızı Gülü Büyük ile eşi Zarif Öcan tarafından yakılan ağıtlar, Yozgat’ın Şefaatli İlçesinde mukim annem Elmas Özcan ve Yerköy’de ikamet eden Gülü Büyük kızı Döndü Öcan’dan derlenmiştir. Fotoğraf ve bazı bilgiler Deniz Öcan’la Muhittin Pekpak vasıtasıyla sağlanmıştır.
Çopraşıklı Bektaş Öcan’ın ağıdı
Odası kitli de tütünü tütmez
Bektaş’ın yerini uşağı tutmaz
Sana diyom sana emmimin kızı
Yetim kuzuları kimseler gütmez
Yıkardı şapkayı tarardı kekil
Bektaş’ın yerine kim olmuş vekil
Gadasın alayım kız Gülü Bacı
Yüzüne bakayım öteye çekil
Ağlasın da Zarif Gelin ağlasın
Ağlasın da ciğerini dağlasın
Gardaşları hizmetini yetirsin
Bacıları gayri kara bağlasın
Alır filintayı dalına atar
Ezer şekeri de kahveye katar
Halı serin yastık koyun başına
Uzanmış toprağa koskoca muhtar
Seslen gelsin Âdem ile Seyit’i
Oğlan küçük Haşim görsün kayiti
Konu komşu kapısına birikmiş
Bayrak mı kaldırmış köyün yiğiti
Köşesinde ağırlardı Ertaş’ı
Beyler sohbetinde çekerdi başı
Sana diyom sana Çopraşık Köyü
Ara da bul gayri Koca Bektaş’ı
Oğlanları savursunlar lodasın
Kızlar dönüp döşesinler odasın
Afiy hizmet eyle deste başına
Asiye’ye aldırırım gadasın
Çeker halayı da çöker serine
Yağlık verin gülyüzlümün terine
Kasım Hoca salasını vermesin
Ben ölürüm gardaşımın yerine
Latif babası da Salman emmisi
Kurun sofrasını dönsün sinisi
Elmas gadan alam söyle Hatçe’ye
Yakışmış mı soykalara yenisi
Kelimeler:
Çerçi: Köyleri araba ya da hayvanıyla gezip, ufak tefek bir şeyler satan gezici esnaf.
Hizan: Yoksul, dilenci, deşirici
Minval: Biçim, tarz, yol
Müdavim: Bir yere sürekli gelip giden
İaşe: Yiyecek, gıda
Düstur: İlke, kural
Öksüz duvar: Köy odalarını bölen yarım duvar
Cönk: Kahramanlık ve sevdaları anlatan halk ozanları yazıtları
Böle: Kardeş çocukları, kuzen
Muallaim: Öğretmen, eğitmen
Filinta: Silah, uzun namlulu tüfek
Kayit: Gerekli olan malzeme için yapılan iş,tedarik
Ertaş: Muharrem Ertaş THM sanatçısı, Neşet Ertaş’ın babası
Loda: Yığın, demet
Bektaş Öcan 1928/1994
Zarif Öcan 1937/2019
Gülü Büyük 1339/2005
Afiy Pekpak 1923/2017
Derleyen: Yusuf Özcan
Çopraşıklı Dağ Osman’ın ağıdı
Ali ile Emine'den olma Dağ Osman’la mutlu bir evlilik yapmıştı Hacı Onbaşı kızı Maviş. Beş altı yaş arayla Halit ve Rıza ismini koydukları evlatlarının doğması bahtiyarlıklarını taçlandırmış,”minem” dediği küçük hanelerini şenlendirmişti.
Tabiri caizse kendi yağları ile kavrulup muhannete muhtaç olmadan yaşayıp gitmekteydiler.1315 Doğumlu olan Dağ Osman,1935 senesi harman zamanı bir baş ağrısı ile yatağa düşüp daha kalkamaz olana kadar.
Maviş Ecem;”Harmana azığını geç götürdüm, ayrıca öküzlerin mesesini bulamamış, bana sordu görmediğimi söyleyince çok kızdı, kötü laflar etti, ben de Halit’i böğrüme takıp evin yolunu tuttum. Yürürken hem ağladım hem ilendim” diye yıllar sonra kızı Hatice Sezen’e içini dökmüştür. Eşinin beyin kanamasından vefatını, ettiği ah yüzünden olduğu yargısıyla kendini cezalandırmıştır adeta.
Anadolu’nun vatan coğrafyasındaki çeşitlemeleri kişilerin yaşantısına sinmiştir. Türkler Horon’da kıpır kıpır, Zeybek’te ağırbaşlıdır, Bar’da mağrur, Ağırlama’da ağıtsıdır, duyguları ise Sürmeli’de kirpiklerden düştüm düşeceğin arasıdır.
Daha önce de belirttiğim gibi, ataları Maraş’tan gelmedir. Çopraşık Köyü; İlkin Yozgat’a, ardından Avanos'a sonunda Çiçekdağı’na(Mecidiye) bağlı olduğundan nüfus kayıtları, askerlik celpleri ve arazi bilgileri bu üç merkezden de çıkmaktadır. Halkı çiftçilik, hayvancılık ve ticaretle geçinir. Okuma -yazma oranı yüksek Çopraşık’tan devlet yönetiminin her kademesinde bireylere rastlanır. Köy,1960 yılından itibaren göç vermeye başlamıştır. Çoğunluğu Şefaatli, Yerköy, Yozgat, Kırşehir, Ankara, Kayseri ve İstanbul’a yerleşmiştir. Başka ülkelerde önemli bir nüfusu bulunmasına karşın insanı soyu ve köyü ile bağını koparmamıştır hiç.
Bayram, düğün, cenaze törenlerinde söylenen ağıt ve maniler geçmişten geleceğe ışık tutar. Mevta yakını kadınlar elbiselerini ters giyer, soykanın etrafında halkalanıp ağlaşırlar. Kutlamalara karalı esvaplarla katılır(bulunmaya mecbursa), ölene kadar kına, sürme, rastık evin eşiğinden giremez, erkeklerse matem zamanı saçlarını yületirler. Ölünün devesinin(varsa) boynundaki çana ot tıkanır. Atının eyeri ters vurulur, zilinin dili kopartılır.
Dağ Osman’ın ağıdında cenaze sahipleri ile taziyecilerin yemek ihtiyaçlarının komşu ve akrabalar tarafında temin edilişi, mevsimine göre yapılacak işlerin yine yakınlar veya köy halkı tarafından üstlenildiği görülmektedir. Bu gelenek görenek ve adetler halen devam etmektedir. Son zamanlarda kurulan taziye çadırları, ayran ve kıymalı ikramı kınanmakla kalmayıp kaldırılmıştır.
Anadolu’muzun bütün sathı gibi Çopraşık Köylüleri de sözkonusu istiklal olunca:”Vatan aşktan üstündür, Allah devletimize milletimize zeval vermesin” ilkesiyle canını malını hiçe saymıştır hep. Bu ilelebet değişmez töredir. Bundan dolayıdır ki: Sarıkamış, Çanakkale, Sakarya, Rus Harbinde çok sayıda şehit ve gazileri vardır. Terör savaşında Cenneti Âlâya uğurladığımız şehitlerimizle uzuvlarını yitiren kahraman gazilerimizi minnet ve saygı ile anıyoruz. Ağıdımızda bahsi geçen Dağ Osman, Şehit Pilot Yüzbaşı Ersan Dağ’ın babası, Milli Eğitim’den Emekli Bakanlık Müfettişi Osman Dağ’ın dedesidir.(Dayımın oğlu ve öğretmenimdir)
Sevginin imecesini paylaşan Anadolu İnsanı, yoklukla mücadele ederken yaşadıklarını ağıt ve türküleştirerek zorun üstesinden gelmeye çalışmıştır. ”Ömür Allah’tan, emir devletten ilkesini şiar edinmiş,hainliği-isyanı-firarı-çalmayı-çırpmayı eşiğine koymamıştır asla. Yedi düveli kovduğumuz günlerin ardından gelen zorlu yıllar “Baş açık, ayak yalın, yavan ekmek, yağsız aş, her hanede onca baş”. Makineleşmenin henüz yayılmadığı zamanlar, insanların toprağı gücü oranında ekip biçtiği seneler. Höbülleşme de dediğimiz imeceyle yapılan rençperlik.
Bu bağlamda; Çiçekdağı Çopraşık köyünde büyük anneye“ Ece” denir. Hala, teyze, amca, dayı çocuklarına kuzen değil de “Böle” dendiğini vurguladıktan sonra Ecem Maviş Öcan,ın eşi Dağ Osman’ yaktığı ağıdı seksen yıla yakın bir süre sonra derlemek şahsıma nasip oldu.
Çopraşıklı Dağ Osman'ın ağıdı
Kapıda oturrum elim yüzümde
Irızam’da yetim kaldı dizimde
Koca değil Osman gadanız alam
Daha ahu zarı Yörük kızında
Tepeye çıktım da harman savurdum
Yoruldukça Osman diye çağırdım
Geçim zora vardı kurban olayım
Arlana arlana kirman eğirdim
Derde düşen yiğit daha töremez
Törese de tatlı bir gün göremez
Emmisi dayısı herkini etsin
Halit oğlan küçük tarla süremez
Şaşırdım da aman Allah şaşırdım
Pişirmeden tatlı aşım taşırdım
Kuşlar siyecine konsun diyerek
Çerçöp çekip yuvamıza deşirdim
Yaman olur Çopraşık’ın ayazı
Bir bulut çöktü de karıştı yazı
Arefe gelip de bayramlar geçse
Gayri giymem al üstüne beyazı
Bırakın atını yılkıya karşı
İndirin kırılsın eyerin kaşı
Sofra kurmaz diye Osman kızmasın
Sağ olsun komşular getirir aşı
Ali’nin oğlu da Maviş’in gülü
Gülümser tabutta kim demiş ölü
Dağıldı hanemiz söndü ocağım
Üstüme yıkıldı Sanir’in beli
Kelimeler :
Gada  ert, bela
Ahu zar :Ah edip inleme
Kirman :Elde yün eğirmeye yarayan araç
Töremek :Yaşamak, nesil sürmek
Töre :Örf, adet, gelenek
Herk :Ekim için tarlayı hazırlamak, sürmek
Siyeç :Evin saçağı
Deşirmek  evşirmek, toplamak, biriktirmek
Ayaz :Kuru soğuk
Yılkı :Kaderine terk edilen atlar
Sanir(Senir) :İki dağ arasındaki sırt, yükselti. Çopraşık köyündeki Erciyes Dağını gören dik sırt
Osman Dağ :1315/1935
Maviş Dağ(Öcan) :1317/1974
Fotoraflar :Maviş Öcan/Sultan Özer
Halit Dağ 1929-1995 / Rıza Dağ 1992-1980
Derleyen :Yusuf Özcan
Kaynak Kişiler :Çopraşık Köyünden Salman ve Senem kızı Elmas Özcan
Çopraşık Köyünden Salman ve Maviş kızı Hatice Sezen
Çopraşık Köyünden Halit oğlu Muzaffer Dağ (Emekli öğretmen)
Çopraşık Köyünden Rıza oğlu Halil dağ(Kadastro Şb.Müdürü)

Çopraşıklı Kara Mahmut’un ağıtı
Çopraşık Köyünden Kara Mahmut, anamın emmideşi babamın arkadaşıydı.
İnsan, dünya denen sahnede, kader senaryosunu doğumu ile oynamaya başlarmış.
Emirler Aşireti Karaoğlaklar sülalesinden Mustafaoğlu Mahmut Yıldırım önce Yozgat, sonra Çiçekdağı’na bağlı Çopraşık’ta doğup büyür, vatan borcunu ödedikten sonra aynı köyden İsmail Saydam kızı Nazmiye ile evlenir. Geçim için, çeşitli işlerde çalışmaya başlar. Hatta muhannete muhtaç olmamak adına çobanlık da eder.
Mahmut Yıldırım, uzun boylu, geniş omuzlu, yapısı sağlam, gözü katı, özü-sözü bir, komşuya faydalı birisidir. Esmerliğinden dolayı, köylü ve ailesi ona Kara Mahmut der. Eşi ile el ele verip mutluluğun ucundan kıyısından tutunmaya çalışırken,1955 senesi daha güz mevsimine erişmeden, hazana uğrarlar.
Çopraşık’ta meydana gelen komşu kavgasında, bir kadın kaza kurşunuyla yaralanır ve ölür. Vukuatı işleyen, istemeden yaptığı fiilini saklar. Olay mahallinin yakınındaki evin arka tarafında, emsalleri ile sohbette bulunan Kara Mahmut, herkes gibi merakla silah sesinin geldiği yere yönelir.
Ne avukat tutacak parası, ne de şahitleri doğruya yöneltecek kimsesi vardır. On dört yıla hükmedilir. Mahkemede hâkime: "adaletiniz bu mu, kararınızdan müsterih misiniz”? sorusuna: "evet” cevabını alınca, kendini tutamaz sinkafta bulunur. Bunun üzerine gününe iki yıl daha eklenir. Suçsuz yere seneleri omuzladığında, oğlu Mustafa kundaktadır. On dört yılı tamamladıktan sonra hürriyetine kavuşur. Geçimine kaldığı yerden başlar.
Ancak bu serbestlik iki üç yıl sürer. Yine bir hadise neticesinde tekrar içeriye düşer. Hanımı Nazmiye evlerinde hem ana hem babalığa devamdadır. Genel bir af neticesinde özgürlüğüne kavuşan Kara Mahmut, kendisini haksız yere mahkûm eden hâkimi bulur. Yargıç pişmanlığını dile getirir ve Almanya’ya gitmesinde yardımcı olur.
Mahmut Yıldırım, yurtdışına çıkar, ilk izinden sonra evini Kırıkkale’ye taşır. Eşi Nazmiye, oğulları Mustafa, Yağmur ve Salih’i daha sonra yanına alır. Çocukları halen Almanya’da ikamet etmektedirler.1336 yılında doğan eşi Nazmiye 06.03.1982 de vefat eder ve Kırıkkale’ye defnedilir.
Yıllarını düzmeceye heba eden Kara Mahmut, Almanya’da tanıştığı, Bartın nüfuslu, Ayşe Hanımla tekrar dünya evine girer. Ayşe’den Yusuf adlı bir oğlu ile Ahsen isimli kızı olur. Daha sonra yurda kesin dönüş yapar, Bartın’a yerleşir.
14.03.1926 tarihinde dünyaya gelen Kara Mahmut,17.03.2014’de vefat eder ve vasiyeti gereği doğduğu topraklara defnedilir.
Milli Boksörümüz Cemal Kamacı’nın talebesi olan Salih Yıldırım (Boksör Kara Salih), babası Kara Mahmut’tan dinlediklerini gözyaşlarıyla özlemle aktardı.
Annesi Nazmiye’nin babası Mahmut’a söylediği ağıtın bazı dörtlülerini içlenerek yineledi. Ağıtın diğer bölümleriyle hayat hikâyesini, Yozgat İli Şefaatli İlçesinde yaşayan annem Elmas ile babam İsmail Özcan’dan tamamladım.
Babam İsmail ve Salih Yıldırım: Kara Mahmut’un “Esas mahkememiz duruyor daha, Hakk’ın karşısına çıkılacak ergeç”! sözlerini her fırsatta mırıldandığını söylediler.
Çopraşıklı Kara Mahmut
Karga kondu siyeciyin başına
Kurban olam duvarıyın taşına
Gadasın aldığım şube başkanı
Kıyma bu gelinin yiğit eşine
İneydi de in önünün düzüne
Alaydı da martinini yüzüne
Dur önüne karlı dağlar bırakma
On beş yılı hükmederler özüne
Evimizin önü bir uzun yayla
Kerem kıl kuluna ey Yüce Mevla
Boynu bükük gün sayarak beklerim
Yârimi gurbette bırakma böyle
İftira donu da bir kara gömlek
Yalancı şahitler kırdılar çömlek
Bile bile haksızlığa susanın
Dilerim boynuna takılsın ilmek
Mahmut’um Mahmut’um Kara Mahmut’um
Kekilini yana tara Mahmut’um
Yiğidin düşmanı çok olur derler
Yakarlar insanı nara Mahmut’um
Elinde kehribar voltaya çıkmış
Köşeli kasketi kaşına yıkmış
Öpeyim de iz kalmasın kolunda
Bükülmez bileğin kelepçe sıkmış
Dağılır bulutlar gün olur ayan
Ketumlar derdini eylemez beyan
Bizde misafire hürmet ederler
Gözet Mahmut’umu kolla gardiyan
Doğan ölür konan göçer Mahmut’um
Hayıflanma bu da geçer Mahmut’um
Huzuru mahşerde ödeşme günü
Herkes borçlusunu seçer Mahmut’um
Yansın Çopraşık da ataşa yansın
Varsın örenine baykuşlar konsun
Görenler savuştu bilenler sustu
Doğruyu demeyen kullar utansın
Ağıtı yakan: Kara Mahmut eşi Nazmiye Yıldırım (Topal kız)
Kaynak Kişiler:
Çopraşık Köyünden Mahmutoğlu Salih Yıldırım
Çopraşık Köyünden Eyüpoğlu İsmail Özcan
Çopraşık Köyünden Salmankızı Elmas Özcan
Derleyen: Yusuf Özcan
Resimler:
Mahmut Yıldırım/Kara Mahmut (14.03.1926-17.03.2014)
Nazmiye Yıldırım (Saydam) (1336-06.03.1982)
Çopraşıklı Boğa Mehmet'in Şaban’ın(Ali) ağıtı
“Kızın yazgısı anaya, oğlanın kaderi babaya çekermiş”
Çiçekdağı İlçesi Çopraşık Köyünden, Boğa lakabıyla anılan Mehmet Çakmak, komşu köyle arazi meselesinden çıkan kavgada vurularak vefat eder. Eşi Mihriban; Recep, Sait ve Şaban Ali isimli üç yetimle kalır. Geçim derdinin omuzlarda şeleklendiği, yokluğun hat safhada olduğu günlerdir…
Genç yaşta dul kalan Mihriban, aynı zamanda çok da güzeldir. Eşi Boğa’nın yasıyla ağıtlar yakıp çocuklarını yetiştirme gayretindeyken, yetimlerinin gözyaşı henüz kurumadan, aile içi kararla kayınbiraderinin oğlu Şıh Mehmet Çakmak’la evlendirilir ve Yozgat’ın Yerköy İlçesine taşınırlar.
Zaman akıp giderken, yetimler yetişip büyür, kendi yuvalarını kurar. Şıh Mehmet Çakmak ise hanımı Mihriban ve ondan olan çocuklarıyla Almanya’ya işçi olarak yerleşir.
Çopraşık’ta ilk ismiyle bilinen Şaban Ali, Akrabalarından Hacı İleri kızı Hattim ile yuva kurmuş, bu evlilikten de Mine adında bir kızları olmuştur. Ali muhannete muhtaç olmamak için çalışıp didinmekte, sofrasına helal bir lokma getirme mücadelesindedir.
Yerköy’de su sıkıntısı aşırı şekilde yaşanmaktadır bundan dolayı çoğu sakinler, ihtiyaçlarını mahalle çeşmelerinden gidermeye çalışmaktadır. Şaban’ın karısı Hattim, evlerinin yakınındaki çeşmeden, helkelerini doldurup geri dönerken, yol boyundaki inşaattaki işçilerden bir iki densiz tarafından alaya alınır. Evine dönen gelin, kendine yapılan davranışı hazmedemeyerek ağlarken, Şaban Ali kapıdan içeri girer. Durumu öğrenince fırlayarak inşaata koşar, işçilerden birini önemsiz şekilde bıçaklar, diğerleri kaçar.
Şaban Ali; Babayiğit, gözüpek, haksıza, hırsıza eyvallah etmeyen, tabiri caizse "eline, beline, diline sağlam” bir delikanlıdır. Olayı duyup inşaat mahalline gelen sahibi ile tartışma başlar, aracılar vasıtasıyla kavga bastırılır. İnşaat sahipleri Yerköy’de esnaftır aynı zamanda. Kavafiye işi ile uğraşmakta olan bu kişilerin birkaç dükkânı vardır. Aranın fitneleri olayı şişirirler. Söylentiye göre Şaban Ali adamı dükkânına kadar kovalar, diğer duyumumuza göre ise, iki gün sonra yaklaşan bayram için ayakkabı almaya iner. Gayri ihtiyari girdiği dükkân, kavgalısının amcasının oğlunundur, dövüştüğü adam da tesadüfen oradadır. Şaban’ın kendisini haklamaya geldiği endişesiyle silahını çeker ve ateşler. Arkası dönük vaziyetteyken kurşun yiyen Şaban Ali hamle yapar, adam defaen tetiğe basınca oraya yığılır.
Boğa Mehmet oğlu Şaban Ali Çakmak,1950 tarihinde Çopraşık’ta doğup 1977 yılında Yerköy’de vefat etmiştir. Ağıtı yurtdışında ikamet eden, küçük kardeşi Aslan Çakmak yakmıştır.
Çopraşıklı Boğanın Şaban’ın(Ali) ağıtı
Yerköy'e haber duyuldu
Bacı gardaşa koyuldu
Yiğit arkadan vurulmaz
Yaran nereden oyuldu
Vay vay Ali’m Mihman Ali’m
Lal oldu bak ağzım dilim
Kaderinde bu da varmış
Kahpe düşman pusu kurmuş
Benim Yiğit gardaşımı
Deyin hele kimler vurmuş
Vay vay Ali’m Civan Ali’m
Tutmaz oldu elim kolum
Hangi can dayanır buna
Yağlı kurşun işler cana
Kaderin babana çekmiş
İnsan kıyar mı insana
Vay vay Ali’m Kenan Ali’m
Ortadan büküldü belim
Arada fitne tükenmez
Yiğidi kimse çekemez
Tora düşürmüşler seni
Düşman bileğin bükemez
Vay vay Ali’m kurban Ali’m
Gonca iken soldu gülüm
Biri yârin bir anan
Senin için candan yanan
Ölüm yakışır mı gence
Boynu bükük kaldı Mine’n
Vay vay Ali’m Şaban Ali’m
Kimlere arz edem halim
Gülüyordu gördüm yüzün
Yüzüne düşmesin hüzün
Aç kolların bekle beni
Ya bu bahar ya da güzün
Vay vay Ali’m İhvan Ali’m
Kalk ayağa kalk gidelim
Musallaya gelmiş başın
Kekilden kan olmuş kaşın
Geç köşene otur gene
Perişan bacın gardaşın
Vay vay Ali’m Şahan Ali’m
Kalmadı ferim mecalim
Kanın sel gibi çağladı
Aslan karalar bağladı
Benim yiğit gardaşıma
Yerköy Çopraşık ağladı
Adı gibi Merdan Ali’m
Kalk da muhabbet edelim
Vay vay Ali’m Şaban Ali’m
Ana babayı nidelim
Kelimeler :
Mihman : Misafir,konuk .
Lal :Konuşmayan, susukun, ahraz, samut.
Civan :Yakışıklı, genç, sağlam yapılı .
Kenan :Vaat edilmiş topraklar, HZ. Yakup’un ülkesi.
Fitne :Arabozucu, laf taşıyan .
Tor :Ağ, tuzak.
İhvan :Yakın arkadaş, dost.
Musalla :Namaz kılmak için cenaze konulan yer.
Kekil :Kâkül, perçem.
Şahan :Şahin, alıcı kuş.
Merdan :Mertlerin Şahı, HZ. Ali Efendimizin namı.
Kaynak kişiler:
Çopraşık Köyünden Şıh Mehmet oğlu Aslan Çakmak.
Çopraşık Köyünden: Salman Kızı Güllü Büyük.
Derleyen:
Yusuf Özcan
Resimler:
Rahmetli Şaban Ali Çakmak
Mehriban Çakmak
Aslan Çakmak
Alkızı
(Çopraşıklı Hafız’ın Küçük’ün ağıdı)
Anadolu insanının İslam öncesi ve sonrasına ait çok sayıda kültürel öğeleri vardır, bunların başında destanlar, şiirler, türküler, ağıtlar, bilmeceler, tekerlemeler, hikâye ve masallar yer alır. Yanık yürekliler sızılarını terennüm için çeşitli ifade yolları bulmuşlardır.
Tabiat olaylarının, malları ve canlarına yaptığı tesirleri, hayal güçleriyle bir sebebe dayandırmayı beceren halkımız, halay, ortaoyunu gibi sahnelemeler yanında, düşünce ikliminin esintilerini ezgileriyle süslemenin ustasıdırlar.
Köyüm Çopraşık’tan akrabamız Hafız’ın Küçük(Hamdi), eşi Zöhre’nin doğum yaptıktan sonra ölümü üzerine çaresizliğini, ağıtlara yüklemiştir.
Lohusa döşeğinde albasarak (Alkızı; inanışa göre loğusalara musallat cin türüdür) rahmete eren hanımının ardından, Hafız’ın Küçük (Hamdi)harman savururken kendi kendine aşağıdaki ağıdı yakar.
Alkızı
(Çopraşıklı Hafız’ın Küçük’ün ağıdı)
Al diyom da bebesini almıyo
Alkızları nazlı yâri salmıyo
Beni kınamayın bakışan eller
Kavim gardaş kapımızı çalmıyo
Harmanım ortada serili kaldı
Yorganım yüklükte dürülü kaldı
Nen ederim körpe kuzu avunmaz
Ellerim beşikte yorulu kaldı
Dermansız kollarım böğrüme gider
Ağrılar başımdan bağrıma gider
Gadasın aldığım Çopraşık köyü
Zamansız yolculuk ağrıma gider
Nolayım da hele deyin nolayım
Derdi gamı kirmenlere dolayım
Tomurcuk gülümü mihrican vurdu
Yağmur olup mezarını sulayım
Bilemedim bu Küçüğün suçu ne
Pençe değdi ciğerinin içine
Akşamüstü gelin ettim nazlımı
Yangın düştü beş vakidin üçüne
Ağıdı yakan: Hafız’ın Küçük (Hamdi)
Kaynak kişiler:
Çiçekdağı-Çopraşık Köyü Karayünlü Sülalesinden, Eyüp oğlu İsmail Özcan-1929.(Babam-Kırbıyık)
Çiçekdağı-Çopraşık Köyü Emirler Sülalesinden, Salman kızı Elmas Özcan-1929. (Anam)
Kaynak Kişiler halen Yozgat İli Şefaatli İlçesinde yaşamaktadırlar
Derleyen: Yusuf Özcan
Çopraşıklı Afşar Duman'ın anasına ağıdı
Ünlü Türk Ozanı Rahmetli Karacaoğlan’nın kızından torunu yıllar sonra:
”Baba kızın çok mu idi/Bir kız sana yük mü idi/Kör olası emmilerim/Hiç oğlunuz yok mu idi” der ayrılık üstüne.
İletişim ve ulaşım araçlarının kıtlığında, hatta yokluğunda görünen köy bile gurbet sayılmıştır. Küçük yaşta gelin edilen kızların katmerleşen özlemi türkülere ağıtlara konu olmuştur, hasret dolu dizelerle.
Kırşehir İli, Boztepe İlçesine bağlı Horla(Yenidoğanlı) köyünden, Kara Mamoların kızı Eliy’i(Elif)Çiçekdağı Kazası Çopraşık Köyü Emirler sülalesinden, Kara Mehmet’e gelin edilir. Anadolu Kızları: "Gelinlikle girdiği yerden kefenle çıkar” düsturuyla yetişir. Bu ilkeden hareketle Eliy; evine, işine sadakatle sarılır, eşi Kara Mehmet’e; İzevir, Afşar, Hacı Mehmet ve Havva adında dört çocuk verir. Evlatlarının en küçüğü Hacı Mehmet on iki yaşında ölür.
İlerleyen zamanlarda eşini de yitiren Eliy Kadın, çocuklarını yetiştirip evlendirir, onları başına toplar. Hep bir arada hem komşu, hem büyük bir aile olarak yaşamaktadırlar. Zamanla, yaşı epey ilerleyince baba ocağı, ana bucağı burnunda tütmektedir. Kimseye yük olmamak için çıkınına bir dürüm, yanına bir testi su alarak eşekle yolculuğa hazırlanır. Gideceği yer üç köy uzaklıktadır. Hayvanla iki saatlik yol olsa da, evin küçük gelinleri müsaade etmezler. Çünkü aylardan ağustos hava dehşet sıcaktır. Daha doğrusu Afşar ve İzvevir’in haberi yoktur.
Eliy kadın, bir fırsatını bularak yaya olarak köyden ayrılır. Bağ bahçe işlerinin yoğunluğunda yokluğu akşam sofrasında fark edilir. Komşulara, akrabalara sorulur, Çopraşık’ta bakmadık yer koymazlar, netice de gittiği anlaşılır. Afşar ve İzevir Duman dedelerinin köyü Horla’ya ulaşırlar, oraya gelmemiştir. Komşu köyler; Çamalak, Çiğdeli, Hatunoğlu, Üçkuyu tek tek soruşturulur, Boztepe didik didik aranır ama izine rastlanmaz.
Netice olarak, tüm köylü ve akrabaların iştirakı ile üç beş gün sonra, Çopraşık ve çamalak köyleri arasındaki ekin tarlalarının sıklığında cesedi bulunur. Kestirmeden gitme düşüncesiyle oraya yöneldiği, takati kesilince de düşüp kaldığı anlaşılır. Sineklerin hareketliliğinden fark edilen naaşı Çopraşık köyüne defnedilir. Oğlu Afşar Duman’ın yaktığı ağıt tarafımdan derlenmiştir.
Çopraşıklı Afşar Duman’ın anasına ağıdı
Seyisimin tıngırdağın almışlar
Yat yanına diye azar çalmışlar
Bilmem Araplı’da bilmem Horla’da
Anamın ölüsün çölde bulmuşlar
Varıp bakam Çamalağın özüne
Sinekler üşüşmüş kara gözüne
Kurbanlar oluyum güzel anama
Gücenmiş mi elkızının sözüne
Doldurmuş testiyi içerim diye
Yürümüş keseden geçerim diye
Kınaman anamı oturan eller
Dememiş hasretten naçarım diye
Ağdırır dertlerim girmez kefeye
Çuvaldan dökülen sığmaz küfeye
Dalgıçlar getirin yüzgeçler bulun
Turnalarla inmişmola Seyfe’ye
Çorak tarla bezenseydi çakıla
Ekinin ortası gelmez akıla
Canım feda olsun hatın anama
Ellerine al kınalar yakıla
Çiçekdağı ilçem de Çopraşık Köyüm
Bir öksüz Afaşar’ım Emirler soyum
Kuşlar gibi döne döne ağlarım
Bulsun İzevir’de suyunu koyum
Kelimeler:
Seyis :Üç dört yaşında erkek keçi-teke
Tıngırdak :Zil-çıngırak
Araplı :Kırşehir-Boztepe İlçesine bağlı Yenidoğanlı Köyü
Horla :Kırşehir-Boztepe İlçesine bağlı Eskidoğanlı Köyü
Çamalak :Kırşehir –Çiçekdağı İlçesine bağlı köy
Çöl :Kırşehir İli Seyfe Gölü çevresindeki arazi adı
Kese :Kestirme, yakınlaştırma
Ağdırmak :Ağır basmak, dengeyi bozmak
Kefe :Terazinin gözü
Küfe :Yük taşımada kullanılan büyük ve derin sepet
Seyfe :Kırşehir İli Boztepe İlçesinde göl, kuş cenneti
Ağıdı Yakan :Afşar Duman(1329-1979)
Derleyen :Yusuf ÖZCAN
Kaynak kişiler :
Akrabalarından Salman kızı Elmas Özcan
Akrabalarından Salman kızı Hatice Sezen
Afşar Duman oğlu Yılmaz Duman
Çopraşıklı Yüksel Kurt’un ağıdı
Yaralı da Sarı Yüksel yaralı
Bir yiğit ölmüş de bilmem nereli
Arabalar acı acı ötüyor
Yüklenmiş yükünü üstü karalı
Gitmiş Yozgat’a da uzanmış kalmış
Dönerken Yerköy’e seymenler almış
Verilmiş salası kurulmuş toyu
Bize Kaplan ile okuntu salmış
Ahmet dedesi de Halil babası
Çopraşık’tan Karayünlü obası
Yakasız gömleği sırtını tutmaz
Tabutunu iyi sarsın urbası
Biner biçere de par par ışılar
Yüksel’imden kim incindi komşular
Hac’İsmail uğurlasın oğlanı
Ahirette dayıları karşılar
Söyleyin yârine kahvesin versin
Kardeşi Sadettin hizmetin görsün
Şıh Ahmet’ten kalan çürük tarlayı
Binsin motora da Aydın’ım sürsün
Unutmaz acını bibin ölmeden
Terk ederim bu dünyayı gülmeden
Gadasın alaydın zalım Safiye
Kurban mı kesilir bayram gelmeden
Gelinkızı acı çayın demlesin
Bacıları yaraların emlesin
Ben kurban olayım Sarı Yüksel’e
Toplamış mı bölelerin cümlesin
Lal olmuş da konuşmuyor ketimler
Doktor neşter vurur ebe betimler
Babam diye boyun bükmüş sızılar
Sarı Kurt’um ardın sıra yetimler
Meleme de yetim kuzum meleme
Bibin Elmas düştü derde eleme
Çağırın Muallim Koca Yusuf’u
Ben söyleyim o da alsın kaleme
Ağıdı yakan :Elmas Özcan
Derleyen :Yusuf Özcan
Kelimeler :
Seymen üğün ve törenlerde atlı silahlı yiğit
Okuntu üğüne davet
Yakasız gömlek :Kefen
Bibi :Babanın kız kardeşi, hala
Gada ert, tasa, keder
Em :Çare, merhem
Böle :Kardeş çocukları, yeğenler
Lal :Konuşmayan, suskun, samut, ahraz
Ketim üşmüş
Neşter :Ameliyat bıçağı
Betim :Olay veya duyguyu açıklayan yazı, tasvir
Muallim :Öğretmen
Anam Elmas ve babam İsmail Özcan tarafından, iki yönlü akrabam olan Yüksel Kurt; 04.02.1963 tarihinde Çiçekdağı İlçesi Çopraşık Köyünde doğmuş,21.01.2019 tarihinde Yozgat’ta vefat etmiştir. Yerköy’de namazı kılındıktan sonra, Çopraşık’a defnedilen rahmetlinin babası, Ahmet oğlu Hacı Halil, annesi Mehmet Mustafa kızı Safiye’dir. Baba sülalesi Çopraşık Köyünden Maraş’tan gelme Karayünlü (Karakoyunlu),dedesinin ana şeceresince aynı köyden Emirler Obası’ndan Şıh Ahmet torunudur. (Şıh Ahmet’in üç oğlu Nasır-Halil-Hüseyin ile yeğeni Osman Sarıkamış Harekâtında donarak şehit olmuşlardır.)
Tutulduğu amansız hastalıktan kurtulamayan Yüksel Kurt’un, eşi Sahibe, çocukları Sibel, Hacer, Aydın, Sevgi ve anası Safiye ile kardeşi Sadettin başta olmak üzere, tüm aile bireyleri büyük bir acıya gark olmuşlardır.
Anam Elmas Özcan’ın;“Sarı Yükselim” dediği, yeğeninin ardından söylediği ağıdı, babama aktarırken, doksanlık ihtiyarların hıçkırıkları arasında gözyaşı sağınağına tutuldum.
Yusuf ÖZCAN
Çopraşık/Sarıkamış ağıtları
Karbeyazı acılar
“Avşar’da yiğit kalmadı/redif gitti sürüyünen/Sabahaca yatılmıyor/Gelinlerin zarıyınan/
Yüzbaşılar binbaşılar/tabur taburu karşılar/bir kar yağar ince ince/yatan şehitler ışılar.” Kara Zala.
Annemin dört dayısı da bembeyaz örtülere sarılarak kar çiçekleriymişçesine Sarıkamış’ta şehit düşmüşler. Son zamanlarda düzenlenmeye başlanan anma törenlerine, birkaç sene evvel katılmak nasip oldu. Aslında anlatılmaz bu, gidip görmek, yaşamak gerekir. Yozgat-Avanos ve daha sonra Çiçekdağı nüfusuna kayıtlı Çopraşık Köyü’nden Şıh Ahmet oğlu Ayşe’den olma Nasır, Halil ve Hüseyin'le emmioğulları Osman’ın Sarıkamış’ta şahadeti üzerine bacıları Döndü-Güferiy-Zeynep ve Senem büyük acılar çekmişlerdir.
Şehitlerden Nasır Çavuş bir aylık evli, Halil nişanlı, Hüseyin ise bekârdır. Osman’ın eşi Elif, karalı haberi alınca beşikteki bebesi Yaşa ile akrabalarına sığınmıştır. Ağıt dört bacıdan Senem'le Zeynep tarafından yakılmıştır. Senem kızı Güllü Büyük ve Elmas Özcan’dan derlenen ağıt aşağıdaki şekildedir. Güllü Büyük 2006 yılında vefat etmiş, Elmas ÖZCAN ise halen Yozgat’ın Şefaatli İlçesinde yaşamaktadır.
Çopraşık/Sarıkamış Ağıdı
“Nasır’ım Nasır’m yadigâr çavuş
Ermeni geliyo çalıyı savuş
Moskof’un kurşunu göyneği yırtar
Kendini sakın da kıtana kavuş.
Sarıkamış kışı pek yaman çeker
Üşürse Hüseyin boynunu büker
Osman ile Halil oğlan gelmezse
Tütmeyen ocağı kuşlar mı yakar
Nasır’ım Nasır’ım Nasır Çavuş’um
Tipiye borana esir Çavuş’um
Siz dönün de çolak olsun kollarım
Yakışır cismime kusur Çavuş’um
Halil’in gelini gitti yetme mi?
Sahipsizin evi barkı batma mı?
Gız sahibi güdücüdür gardaşlar
Yârin gızını da ele satma mı?
Tarak verin kekilini tarasın
Sargı sarın dolağına yarasın
Hücum taburunun önü görünmüş
Herkes koşup askerini arasın
Yiğitleri kar altına sermişler
Künyesini yıldızlara sormuşlar
Sağ selamet uşak köye dönerse
Hüseyin’e düğün günü vermişler
Öleydi de yolunuza bacınız
Çıkmıyo ki içerimden acınız
Kuzuları gurban ettik vatana
Saçı kesik nasıl alsın öcünüz
Gitti gelmez dört bacının gardaşı
Alayda Nasır’ım çekermiş başı
Halil’in sevdiği ellere kaldı
Hüsey’nin başına kim diker taşı”
Şehitlerin ölüm haberi Çopraşık’a ulaştığında, köy çeşmesinde bulgurluk yıkayan bacıları Zeynep‘in, irticalen söylemiş olduğu ağıttan,aşağıdaki kıtası Senem kızı Elmas ÖZCAN tarafından hatırlanabilmiştir.
“Farisin de deli gönül farisin
Bulgurluk yıkadım üstüm kurusun
Ayşe söyledi de Memmet sakladı
Senem’e söyleyin kara bürüsün”
Yine Çopraşık Köyü’nden, Sarıkamış Soğanlı’da şehit düşen Osman’ın, beşikte Yaşa adlı bir oğlu kalmış,eşi Eliy(Elif)gelini akrabalarından Hüseyin Çavuş almıştır. Osman için yakılan ağıtın, annem Elmas ÖZCAN tarafından hatırlanan kısmı aşağıdadır.
ÇOPRAŞIKLI OSMAN
(Osman’ın Sarıkamış Ağıdı)
Eliy gelin yediyemez Yaşa’yı
Yaşa küçük dolduramaz köşeyi
Görüyon mu koca Enver Paşa’yı
Ufacık uşağı hücuma salmış
Çopraşık neresi Soğanlı nere
Allah insaf versin Paşa Enver’e
Urba potin dağıtmamış askere
Vermeden fişeği hücuma salmış
Ekber Dağı boyun eğmiş beyaza
Osman zayıf dayanamaz ayaza
Enver Paşa kulak asmaz niyaza
Dikine aşağı hücuma salmış
Enver Paşa okutmuş ya ezanı
Hesap etmez teraziyi mizanı
Yok mu idi akıl ile izanı
Sarmadan kuşağı hücuma salmış
Ağıtlar; TRT Sanatçımız Sayın Recep Ergül tarafından bestelenmiş, Orhan Gencebay, İzzet Altınmeşe, Zara, Ümit Besen, Mustafa Tatlıtürk gibi değerli sanatçılarımızın yer aldığı SARIKAMIŞ DESTANI isimli albümde yayınlanmıştır. Eserleri Recep Ergül Beyefendi ile Mehtap Demir Hanımefendi yorumlamıştır.
Ağıtları yakanlar:
Şıh Ahmet kızları Senem ve Zeynep
Kaynak kişiler: Salman Öcan kızları Güllü Büyük/Elmas Özcan
Derleyen: Yusuf ÖZCAN
Alkızı
(Çopraşıklı Hafız’ın Küçük’ün ağıdı)
Anadolu insanının İslam öncesi ve sonrasına ait çok sayıda kültürel öğeleri vardır, bunların başında destanlar, şiirler, türküler, şarkılar, ağıtlar, bilmeceler, tekerlemeler, hikâye ve masallar yer alır. Yanık yürekliler sızılarını terennüm için çeşitli ifade yolları bulmuşlardır.
Tabiat olaylarının, malları ve canlarına yaptığı tesirleri, hayal güçleriyle bir sebebe dayandırmayı beceren halkımız, halay, ortaoyunu gibi sahnelemeler yanında, düşünce ikliminin esintilerini ezgileriyle süslemenin ustasıdırlar.
Köyüm Çopraşık’tan akrabamız Hafız’ın Küçük(Hamdi), eşi Zöhre’nin doğum yaptıktan sonra ölümü üzerine çaresizliğini, ağıtlara yüklemiştir.
Döşeğinde albasarak (Alkızı; inanışa göre loğusalara musallat cin türüdür) rahmete eren loğusanın ardından geride kalan kocası harman savururken kendi kendine aşağıdaki ağıdı yakar.
Alkızı
(Çopraşıklı Hafız’ın Küçük’ün ağıdı)
Al diyom da bebesini almıyo
Alkızları nazlı yâri salmıyo
Gadasın aldığım oturan eller
Kavim gardaş kapımızı çalmıyo
Harmanım ortada serili kaldı
Yorganım yüklükte dürülü kaldı
Nen ederim körpe kuzu avunmaz
Ellerim beşikte yorulu kaldı
Dermansız kollarım böğrüme gider
Ağrılar başımdan bağrıma gider
Varsın murat alsın Çopraşık köyü
Bana ettikleri ağrıma gider
Nolayım da hele deyin nolayım
Derdi gamı kirmenlere dolayım
Tomurcuk gülümü mihrican vurdu
Yağmur olup mezarını sulayım
Bilemedim bu Küçüğün suçu ne
Pençe değdi ciğerinin içine
Akşamüstü gelin ettim nazlımı
Yangın düştü beş vakidin üçüne
Ağıdı yakan: Hafız’ın Küçük (Hamdi)
Kaynak kişiler:
Çopraşık Köyünden Eyüp oğlu İsmail Özcan
Çopraşık Köyünden Salman kızı Elmas Özcan
Derleyen: Yusuf Özcan

Çopraşıklı Salif’in ağıtı
Sabahattin Ali’den bahsedip
“Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül aldırma
Dışarda deli dalgalar
Gelir duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül aldırma”
“ dizelerini tesbihlerdi biteviye. Neden sonra öğrendim ki aynı kaderi paylaşmış, Sinop cezaevinde.
Mahkûmiyet dönüşü yıllarca yolunu bekleyen, Nişanlısı Elmas ile evliliğinden Cevdet, Kaplan, Fatih ve Erdal adında dört oğlu ile Rahime ile Gülizar isimli iki kız dünyaya gelir.
Salif Örnek, şahin gibi atılgan, bozkurtça cesur, güvercince merhametliydi yerine göre.
“Karayünlü” ya da “Karakoyunlu “ sülalesinin iftiharıydı.
Kader baştan örermiş ağını, kişinin yazgısı doğuştan olurmuş. Onca acının ardından, mutluluğa kanat çırpıp hayaller ülkesine koşan Salif Örnek,biçerdöverlere yakıt hazırlığı için, komşu köy Çamalak’a giderken Çallöz denen mevkide traktör kazası yaparak rahmetli olur.
Çopraşık ağıtlarında, alışılagelmişin dışında, üçlü dizelerle ikili destekle vurgu. Kafiye bütünlüğü, edebi sanatlara örnektir. Özelikle de kadın ağıtçılardan ayrı söyleyiş öndedir.
Ahmet Kurt’un yeğenine yangısını derledim.
Salif Örnek ağıdı
Acı haber Çopraşığa duyuldu
Ciğerlerim oylum oylum oyuldu
Bacı gardaş birbirine koyuldu
Getirin taksiyi binip gideyim
Emir Hakk’tan geldi kime ne deyim
Balyoz verin şu motoru kırayım
Kaldırın da Salif’imi göreyim
Yürüsün de malım mülküm vereyim
Söyleyin ahbaplar nasıl edeyim
Emir Hakk’tan geldi kime ne deyim
Yıkılaydı şu çallöz’ün söykesi
İndimola bu feleğin öfkesi
Kara Salif uşakların arkası
Azrail’e borcunu ben ödeyim
Emir Hakk’tan geldi kime ne deyim
Evinden çıktı sen sağ ben selamet
Çallöz’ünde koptu kızıl kıyamet
Bir toz kalktı sanki kara alamet
Öte durun toprağını dideyim
Emir Hakk’tan geldi kime ne deyim
Tarak alıp tarayayım başını
Beğendin mi Kara Salif işini
Boynu bükük koydun gelin eşini
Koyun olup kuzuları güdeyim
Emir Hakk’tan geldi kime ne deyim
Kızlarını garip mahzun bıraktın
Oğlanları harlı ateşte yaktın
Dünyadan usanıp bizden mi bıktın
Emmi deme ben bir kaderzedeyim
Emir Hakk’tan geldi kime ne deyim
Derleyen :Yusuf Özcan
Ağıtı yakan: Hacı Bekir oğlu Ahmet Kurt
Kaynak kişiler: Salman Kızı Elmas Özcan
Mehmet Mustafa kızı Safiye Kurt
Hacı Halil oğlu Sadettin Kurt


Çopraşıklı Mama’nın ağıtı
(Mehmet Büyük 1920-1991)
Şıh Ahmet; Çopraşık Köyü Emirler sülalesinden sözü sohbeti dinlenen, odasında garipleri barındıran, hayır sahiplerindendir. Ayşe’den olma üç oğlu, dört kızıyla mutluluğu üleşirken, eli silah tutan ”Vatan müdafaasında diye celp gelir.Emir önce Hakk’tan, sonra devletten ilkesine inananlara çağrı ulaşır da durmak olur mu hiç? Şıh Ahmet, cem eyler, koçlarını kınalar ve helalleşerek uğurlar. Üstünden çok geçmez, yeni everdiği Nasır, nişanlı Hüseyin, küçük oğlu Halil ve yeğeni Osman Sarıkamış Harekâtında şehit düşer. Geride Döndü, Zeynep, Senem ve Güferiy isimli dört kızı kalır. Evlat acısına dayanamayan ailenin akıbeti erken olur.
Çopraşık Türkmen ağıtlarında genelde kadın ağıtçılar ön plandayken, Mehmet Büyük'ün ağıtında farklı bir yürek yangını ve bağlılık vardır. Şıh Ahmet’in kızları Soğanlı ve Bardız’ın “Beyaz Acısıyla” kenetlenmiştir adeta. Birbirini koruyan kollayan torunların, kardeşten öteliği müthiştir. “Zoru höbülleşmek” bu olsa gerek.
Şıh Ahmet’in torunlarından Hacı Bekir oğlu Döndü’den olma Ahmet Kurt’un, 1991 tarihinde hac farizasında vefat edip kutsal topraklara defnedilen teyzesioğlu, Hasan ile Zeynep’ten olma Mehmet Büyük (Mama) için yaktığı ağıt, yine Şıh Ahmet’in torunlarından anam Elmas Özcan ile gelini Safiye Kurt’tan dinleyerek derledim. Kaynak kişiler: halen Yozga'tın Şefaatli ve Yerköy İlçesinde yaşamaktadır.
Çopraşıklı Mama’nın ağıtı
Mevlitle niyazla yolladık seni
Hamaylı takıp da kolladık seni
Çetel tuttuk gittiğinden bu yana
Geriye dönecek belledik seni
Şevket yanıp ciğerinden tutuşur
Gülü Bacım kuşlar gibi ötüşür
Nası’rın Yusuf’un bükülmüş boynu
Koyunların kuzu ile katışır
Halil oğlan yanıp ağlar özünden
Yaş dökülür Hasan’ımın gözünden
Bölem Beytullah’a bekçi mi kaldı
Varıp sorun şo Leyli’nin kızından
Değirmenin olukları andızdan
Dayıların gitti dönmez Bardız’dan
Sana diyom sana Hacı Memmed’im
Usandın mı bacanaktan baldızdan
Odalarda yerin durur besbelli
Ahbap hısım edemiyo teselli
Allah’ın Aslanı Merdan Ali’yle
Komşu mu oldunuz bölem temelli
Katarlanır göçmen kuşun güreni
Bulamadım “yıldızname” süreni
Soğanlı’da nöbet tutar dayımız
Ele kalsın Şıh Ahmet’in öreni
Hazırlanıp valizini bağlamış
El kaldırıp otobüsü eğlemiş
Seçilmiş de gelenlerin içinden
Kanlı gömleğini bize yollamış
Teyzemoğlu benzer idin çınara
Yaprağını ne tez döktün kenara
Kuşlar konsun sularını içmeye
Daha varmam Yârahmet’in Pınara
Küçük Meryem Döndü kızın bacısı
Gözlerinden süzülüyo acısı
Seçilmiş katardan turna misali
Döner iken Çopraşığın hacısı
Beri gel de teyzemoğlu beri gel
Tavafın eyleyip haydi geri gel
Gözümüz yollarda bırakma bizi
Almazsa otobüs sen de yürü gel
Kelimeler:
Mevlit :Süleyman Çelebi’ye ait dinsel içerikli mesnevi biçimindeki eserler.
Niyaz :Yakarış, dua, dilek
Hamaylı :Muska
Çetel :Oyularak ya da çizilerek belirlenen kertik
Böle :Teyze-bibi-dayı-amca çocukları
Beytullah :Kâbe
Leyli :Leyla
Andız :Ardıça benzeyen dayanıklı bir orman ağacı
Bardız :Sarıkamış dramında yüz yirmi bin askerimizin donarak şehit olduğu köylerden biri.
Merdan Ali :HZ.Ali Efendimiz
Güren :Topluluk, sürü
Yıldızname :Yıldız falı, tılsım, büyü.
Soğanlı :Sarıkamış dramında askerlerimizin donarak şehit olduğu mevkilerden biri .
Ören :Yıkıntı, virane
Çınar :Uzun ömürlü, geniş yapraklı büyük ağaç .
Yârahmet :Çopraşık Köyünde çeşme(pınar)
Katar :Arka arkaya dizilmiş, sıralanmış
Tavaf :Kâbe’nin çevresini dolaşma
Ağıdı yakan: Hacı Bekir ve Döndü oğlu Ahmet Kurt (1909-13.09.1995)
Kaynak Kişiler:
Salman Kızı: Elmas Özcan
Mehmet Mustafa Kızı: Safiye Kurt
Derleyen: Yusuf ÖZCAN
Kara Mehmet’in Latif’in ağıdı
Çopraşık Köyü, Emirler sülalesinden, Mehmet Öcan’ın (Kara Memmed) Zübeyde’den olma, "Salman, Latif, Ali " isimli üç oğlu ile "Zalha ve Asiye" adlı iki kızı vardır. Erkek çocuklarını evlendiren Kara Mehmet, geçimlerine destek için İzmir’e çalışmaya gider lakin geri dön(e)mez. Çünkü hastalanarak vefat eder ve oraya defnedilir. Künyesi ile soykaları gurbetçiler tarafından köye ulaştırılır.
Fakirlik öyle bir yaftadır ki insanın boynuna takılmaya görsün, çıkarılması zordur daha. Zübeyde Karı, evli çocuklarını aynı avlu içinde,toprak damlı birkaç odalı evlere ayırmış, bekârları kanatları altına almıştır.
Salman ve Latif Öcan kardeşlerin evleri sırt sırta, Hasta olan Ali’nin hanesi ise anasının yanıdır. Salman işleriyle cebelleşirken, Latif Emirlerin sürüsüne çoban durmuştur. Getirileri ortak, kazanları ayrı olan aile, dar günlerinde bir lokma ekmeği paylaşmanın mutluluğunu yaşamaktadırlar burukça.
Zaman geçip giderken Latif’in;"Seyit, Bektaş, Afiy, Asiye, Âdem, Haşim" isimlerini verdikleri altı çocuğu olmuştur.(olayın vukuunda çocukların en büyüğü on bir, küçüğü ise üç yaşındadır)
Acıgünün akşamında Karaoğlaklardan "İDİ" lakabıyla anılan İsmail Seyyar, bir adet koyununun gelmediğini bildirmek için Latif Öcan’ın kapısına dayanır. Latif, herkesin davarının tam olduğunu, asla noksan çıkmayacağına dair yemin etse de, İdi “morkoyunu kesip yediniz!”ısrarında inatçıdır. Hararet yükselip, hırs ile zarara varılacağını hesaplayan Latif, sorumluluğunu bildiğinden ziyanı karşılayacağını kabul eder.
Eder etmesine de, kapılarında yürüyen tek mal yoktur. İdi İsmail’e ödeme için bir iki gün zaman tanımasını söyler. İdi çok kızgın,”Nuh der Peygamber demez” lafları karşılaşır, İsmail Seyar silahını çeker ve Latif Öcan’ı vurur. Ağır yaralanan Latif, imkânsızlıktan dolayı hastaneye götürülemez. Duvarın duldasına derme çatma bir gölgelik yaparak doktorun gelmesini beklerler.
Üçüncü günün akşamında kan kaybından ölür. Anası Zübeyde’ye ertesi sabah haber verilir, oğlunu o vaziyette gören kadın anında düşüp ruhunu teslim eder. Ana oğul teneşirde yıkanırken, fitnelerin sakladığı koyun, boynunda ipi sürüryerek çıkıp gelir.
Kaynak kişi Anam Elmas Özcan, ağıdın ilk dörtlüğünü emmisi Latif’in yaralı iken söylediğini, devamını ise (daha sonra) onun ağzından hanımı Fatiy (Atki) ile kızı Afiy’in yaktığını aktardı. Yine anamın ifadesine göre, yıllar sonra hapisten çıkan İdi, Dedem Salman Öcan’ın yanına gelerek;”Pişmanım, haksız yere kardeşini kanına girdim” diye helallik ister. Salman Öcan;”Hak sahibi kabirde, er geç varacaksın, O’nunla helalleş” der.
Olayda geçen isimlerin hepsi rahmetli olmuştur. Çocukları ve torunları Çopraşık, Çiçekdağı, Yerköy, Şefaatli, Yozgat başta olmak üzere yurdumuzun çeşitli şehirlerinde yaşamaktadırlar. Sevindirici olansa aralarında husumet yoktur.
Çopraşıklı Ladif’in ağıdı
(1900-09.09.1937)
Ayın aydını da yıldız ışılar
Kurşunu yedim de yaram hışılar
Hakkınızı helal edin komşular
Aha gidiyorum bir daha dönmem
Bağlayıp da saklamışlar koyunu
Bana imiş fitnelerin oyunu
Kaldırsın bayrağı kursun toyunu
Aha gidiyorum bir daha dönmem
Bir yırtık çarığım var bir eski abam
İdi’ye ispata yetmedi çabam
Size diyom size hısım akrabam
Aha gidiyorum bir daha dönmem
Kurumuş teneşir tahtası yalman
Suyumu döksünler Ali’yle Salman
İçinizde yok mu idi müslüman
Aha gidiyorum bir daha dönmem
Hazanı da Çopraşığın hazanı
Kuşlar bilir yuvasını bozanı
Haklı haksız görecektir mizanı
Aha gidiyorum bir daha dönmem
Kelimeler:
Toy üğün
Aba :Yünden yapılan uzun ve bol üstlük
Teneşir :Üstünde ölü yıkanan tahta
Yalman :Yanlamasına
Hazan :Sonbahar, güz mevsimi
Mizan :Terazi
Kaynak Kişiler:
Salman Kızı Elmas ÖZCAN
Eyüp oğlu İsmail ÖZCAN
Hacı oğlu Bünyamin Bahçeci
Derleyen:
Yusuf ÖZCAN
Çopraşıklı Pat Oğlan’ın Ağıdı
Çiçekdağı İlçesi, Çopraşık Köyü Emirler sülalesinden, Boyacı namıyla bilinen İsmail Yücel’in;Kâzım, Celâl, Abidin, Mehmet ve Halil adlı beş oğlu vardır. Hacı Çöllü kızı Ümmügülsüm’den olma bu çocuklar, yetişince çiftçubuk işlerinde babalarına yardımcı olmaya başlar, o tarihte evli olan Kâzım, hanenin idaresini eline alır, bekâr olan diğer kardeşleriyle birbirini destekleyip geçim mücadelesinin üstesinden gelme gayreti içine girerler.
”Birlikten kuvvet doğar” ilkesini şiar edinerek, Anadolu’muzdaki çoğu aileler gibi kazançlarını bir kesede toplar, aynı kazandan aş yiyip kerpiç duvarlı, toprak damlı evde hayatlarını idameyi başarmışlardır.
Pat Oğlan lakabıyla tanınan Mehmet Yücel, on beş yaşında olmasına karşın, yaşıtlarına göre daha iri, yakışıklı, sesi güzel, iyi ata binen, solak yandan müthiş tura oynayan, kısacası delişmen bir genç olarak köyde göze batmaya başlamıştır.
Ne yazı ki; 1947 yılının mayıs ya da haziranında aniden hastalanır, dayanılmaz sancı ile yatağa düşer. Karnına ocakta tuz kızdırıp bağlarlar, deri sararlar, yavşan otunu kaynatıp yüzünü silip, suyunu içirirler, ağzı dualılar gece-gündüz üstüne okur ama feryadı kesilmez, acısı dinmez. Nihayet Pat Oğlan’ı, at arabasıyla Yerköy’e götürürler.
Orada da hekim yoktur. Durumun aciliyetinden dolayı bir vasıtaya aktararak Yozgat’a ulaştırırlar. Kaynak kişilerin ifadesine göre, geciktirilmekten dolayı apandisiti patlamış, batın içine yayılan sıvı kanına karışıp zehirlemişdir. Velhasıl kurtarılamayarak genç yaşta ölür ve Yozgat Sarıtopraklık mezarlığına defnedilir.
Ağabeyi Celâl Yücel, dolu gidip boş gelen arabayı görünce, kardeşi Pat Oğlan’nın öldüğünü anlamış çaresizce çelenin dibine çöküp tarafımdan derlenerek kültürümüze kazandırılmaya çalışılan ağıdı yakmıştır.
Çopraşıklı Pat Oğlan’ın ağıdı
Saçını kabartır binerdi ata
Gardaşım gitmiş de Yerköy’den öte
Memmed mekânını Yozgat’ta tuta
Tez gel gardaş tez gel ağlatma bizi
Anamın babamın tutmuyo dizi
Anam bizi yokluğunan büyüttü
Zalım felek değirmende öğüttü
Doktor iğne vurupta mı uyuttu
Tez gel gardaş tez gel ağlatma bizi
Küllenmez bilesin ciğerin közü
Dayanır oluğu düz tutar zengi
Bulunmaz gardaşım yiğidin dengi
Ayağına dar mı geldi üzengi
Tez gel Memmed tez gel ağlatma bizi
Emminin dayının dayanmaz özü
Sallardın turayı giyerdin aba
Haki pantol yakışırdı çoraba
Boş dönüyor Çopraşığa araba
Tez gel gardaş tez gel ağlatma bizi
Anamın babamın kan doldu gözü
Sarı toprak serildi mi yoluna
Kimler girdi salacayın koluna
Misafir mi vardın Çapanoğlu'na
Tez gel gardaş tez gel ağlatma bizi
Garibin gurbette kaybolur izi
Kelimeler:
Zengi: Değirmen oluğunun altındaki ağaç
Üzengi: Binek atındaki ayak basılan demir halka
Ağıdı yakan: Celâl Yücel
Kaynak kişiler:
Salman kızı Elmas ÖZCAN(Pat Oğlan'ın emmideşi)
Eyüp oğlu İsmail ÖZCAN (Pat Oğlan'ın bölesi)
Celâl oğlu Hacı Ömer Yücel (Pat Oğlan'ın yeğeni)
Derleyen :Yusuf ÖZCAN
Resim:Celâl Yücel (1930-1988)
Çopraşıklı Yağmur’un ağıdı

“Ağıtlar toplumların ortak acısını canlı biçimde anlatan, yazınsal metinlerdir. Bir ölüm üzerine belli geleneğe uyularak yapılan törenlerde, yakılmıştır.”(Boratav)
Ebediyete göçenlerin iyi hallerini, meziyetlerini dile getirmek, vefatından dolayı yaşanan kederlerini, üzüntülerini ifade için hayat bulmuştur.
Ağıtlar anonim manzumelerdir. Ölenlerin yakınları tarafından, hazırlıksız bir şeklide doğaçlamayla meydana gelmiştir. İrticalen söyleyenlerin ezberine yerleşmiş olan, sayısız eski örnekler, yeni deyişlerde etkili olmuştur. Böylelikle geleneksel bir alışkanlığı da kazandırmıştır. Bundan dolayıdır ki ağıtların oluşmasında önce bilinenlerin izi görülmektedir. İslamiyet öncesi eski Türklerde Kam/Şaman denen büyücü ve din adamlarının söylediği, kadınların da haricen oluşturduğu ağıt yakma geleneği günümüze kadar ulaşmış, zamanımızda ise kadınlar tarafından sürdürülmüştür.
Anadolu’muzda yakılan ağıtlar genellikle yedi, sekiz veya onbirli hece ölçüsü ile dillendirilmiştir. Mani ve koşma tarzındadır. Dörtlükler abab-cccb-dddb şeklinde kafiyelenir.
Çopraşık Türkmen Ağıtları da yedi, sekiz ve çoğunlukla onbirli hece ölçüsündedir. Ancak; Kafiye örgüsü aaba-ccdc-kalıbındadır. Konu bütünlüğü bozulmazken, üçüncü mısralar vurguyu güçlendirmek gayesi ile serbestliğini sürdürürken, redifler mısralara göre pekişir. Ağıtlarda bilinmeden (kinaye-teşbih-telmih-abartı-güzelleme-rücû-cinas-tecahül i ârif)benzeri hece veznin tüm edebi sanatları kullanılmıştır.
Çopraşık Köyünden Özyürek ve Erkılıç aileleri komşuluğun yanında, göbek dönmedik akrabadırlar. Çolağın Ali’nin (Erkılıçların) Hanifi, Hasan(Hüsük) ,Mustafa isimli üç oğlu vardır. Hanifi ile Hüsük dükkân işletmektedirler. Kel Yahyalar diye de anılan, Özyüreklerden Zekeriya’nın Ali -Hamdi-Yağmur adlı üç oğlu hayattadır o zaman. Hamdi’nin karısı Hanım, Erkılıçların kardeşidir üstelik.
Kaynak kişilerin ifadesine göre olay 1952 yılı harman zamanı yaşanmıştır. Sahipleri başta olmak üzere, güneş batma çalımı dükkânda bulunan birkaç kişi, Ali’ ile dalga geçip, alaya alınca, kavga çıkar. Hasan’la Hanifi Ali’yi döverler, O da evlerine koşar yardım ister. Kardeşinin sesine çıkan Yağmur,”uzlaştırmak gayesiyle, hemen yakında olan olay mahalline yönelir. Çolağın Hasan’ın sokağa rast gele ateş açması sonucu, Yağmur isabet alarak vefat eder. Başka bir ifadeye göre, Toprak Komisyonu tarafından arazi dağıtılacaktır. Köylü, Muhtar Ahmet Altınkaynak’ın (Göbel Ahmet) odasında toplanır. Kavga burada çıkar ve olaylar birbirini takip eder.
Yağmur’un Şemsi isimli dul bir eşi ile Zekiye adlı bir kızı kalır. Anası Fadime’nin yaktığı ağıdı aslı gibi aktarıyorum. Yıllar sonra, Çolağın Mustafa ile Kel Yahyalardan Mustafa Özyürek’in kızı Şahnuru’nun birbirini istemişler, gençlerin vesilesiyle eski akrabalık tazelenmiş, sonraki düşmanlık ortadan kalkmıştır. İki tarafında aile büyükleri rahmetli olup, torunları Çopraşık-Şefaatli-Yerköy-Çiçekdağı –Ankara-İstanbul başta olmak üzere yurt dışında da yaşamaktadırlar.
Yağmur’un ağıdı
Harman mı kaldırır sahipsiz koşu
Elinde tespihi dalında poşu
Yaşın kara gelsin töreme Hüsük
Hem akrabayıdık hemi de komşu
Hamdi’mi deyim de Yağmur mu deyim
Düşmanın kızını gelin m’ediyim
Karşı karşı evlerimiz bakışır
Başımı alıp da nere gideyim
Dolanır çeleni serenlik diye
Ayırır tokluyu gürenlik diye
Zalım eller ayırmamış uşağı
Adam kurşun mu atar yarenlik diye
El âlem geriden gülüşüp sapar
Ali’nin hayına Yağmur’um kopar
Kör olası düşman elin kırılsın
Adam komşusuna bunu mu yapar
Bu nasıl muraz da bu nasıl yazı
Al kan olmuş işliğinin beyazı
Gadan alam Şemsi getir yorganı
Çetin olur Çopraşığın ayazı
Koyunu kuzuyu yemledi m’ola
Kanayan yarasın emledi m’ola
Ben kurban olayım Yağmur oğlana
Emmisi çayını demledi m’ola
Gün dönmeden çayır çimen kurur mu?
Dağılmış kekili top top durur mu?
Kuşlar gibi dolanırım başında
İnsan komşusunu allan vurur mu?
Ekmeğe yedik de karnımız doydu
Oğlan küçük idi şeytana uydu
Ben kurban olayım Kasım Hoca’ya
Yağmur’un gülünü ne güzel soydu
(Son kıta Fadime Karı tarafından, daha sonra doğup/ ölen Yağmur’un torunu Zekeriya’ya söylenmiştir.)
Kelimeler:
Koşu :Çifte koşulan hayvanlar
Töreme :Yaşamamak, ürememek
Çelen uvarın birleştiği yer, köşe
Serenlik :Duvarda kapı kanatlarının takıldığı yer
Gürenlik :Sürü
Yarenlik :Şaka, latife
Muraz :Talih, murat, yazgı
Gada ert, bela, keder
Al :Hile, tuzak, desise
Kaynak Kişiler:
Eyup Oğlu İsmail Özcan
Salman Kızı Elmas Özcan
Cevat Oğlu Aziz Özyürek
Mehmet Oğlu Halil Büyük
Derleyen :Yusuf Özcan
Çopraşıklı Vahit’in ağıdı
Daha önceki yazılarımın bazısında belirttiğim gibi atalarımız Maraş’tan gelmedir. “Dulkadiroğlu Beyliği; Oğuzların Bozok Kolunun, Günhan-Bayat, Yıldızhan-Avşar/Beydilli Boylarının birleşiminden oluşmuştur. Bayat Boyu Çorum, Avşar Boyu Adana(Toroslar),Beydilli Boyu ise Kırşehir -Çiçekdağı, Yozgat ve Yerköy civarına yerleşmiştir.”(E.Çakmak)
“Tarihçi Yazar Yusuf Halaçoğlu’nun, Anadoluda Aşiretler, Cemaatler, Beylikler adlı kitabının üçüncü cilt,982.sayfasında; Çopraşık Köyü Halil Hasanlı Cemaati, taifesi Salmanlı Kabilesi, Cunkar Boyu, Sancak Kırşehir, Yurdu Çopraşık, kuruluşu 1584’tür.Yazar bu bilgileri Osmanlı arşivinden aldığını ifadelemiştir.”(M.Zengin)
Köylümüz önce, Yalnızağaç (Zekere) Köyünden başlayıp, Çamalak Köyünün önünden Büyüklü’ye dayanan, Karaarkaç denilen çayırlığı mesken etmiş, daha sonra sivrisinek ve sıtmadan dolayı taşınmıştır. İnsanları ziraatla geçimini temin etmektedir. Okuma oranı yüksek olan köylülerimiz, devlet kademesinin her kesiminde yerini almıştır. Daha önceleri de köyümüzden yetişen hafızlar her yıl devlet hizmetine gönderilmiştir. Göç nedeni ile büyük bölümü, Yozgat, Şefaatli, Yerköy, Kırşehir, Çiçekdağı, Ankara, İstanbul, Kayseri, İzmir, Antalya ve yurdumuzun diğer şehirlerine yerleşmiş, yabancı ülkelerde yaşayanlar dâhil hiçbiri kökü ile bağını kopartmamıştır. Köyde kalan nüfus biçerdövercilik hususunda önemli bir isme sahiptir. Asla kan davası yoktur, eskiden olan bazı vakalar ise basit meselelerden vukua gelmiştir.(sınır ihlali, ekin otlatma, at davası, it davası, gençliğin üstünlük sağlama hırsı gibi sudan sebepler)
Köy büyüklerinden edindiğim bilgilere göre, üç kardeş olan dedelerimizin biri Maraş’ta kalmış, diğerleri şimdiki ikametine konmuştur. Çorum İli Alaca İlçesine bağlı Çopraşık Beldesi ise bizden ayrılarak şu anki araziye yerleşmiştir.
Belde, yaşlıların anlattığına göre 1700 yıllarda âlim bir kişi tarafından kurulmuştur. Halk arasında Çopur Şıh diye anılan bu zatın türbesi, etrafı korunaklı bir şekilde ve daima ziyarete açıktır. Dedemizin kabrini görmek bize de nasip oldu. Çopraşık Beldesi sakinlerinin geleneği, göreneği, kısacası yaşam tarzı köyümüz ile birebir örtüşmektedir. En önemlisi ise iki yerde de kan davası yoktur.
Yaşadığı hadiseler karşısında Anadolu insanı, yüreğinden kopanları türkü, mani ağıt gibi ürünlerle dile getirmiştir. Köyümüz ağıt ve deyişlerini Türk Edebiyatına kazandırmak gayemizdir. Kapanan yaralara neşter vurmak, küllenmiş ateşe yonga serpmek gibi bir maksadımız yoktur. Olaylara yorum yapmak işimiz değildir. İnşallah maksadımız hedefine ulaşır.
Abdurrahman oğlu Vahit Koç’un; Eyüp, Paşa ve Mehmet isimli üç erkek kardeşi ile Naciye, Adeviye ve Emine adlı üç bacısı vardır. Hanımının ismi Medine olup çocukları yoktur. Kardeşlerden sadece Emine Bektaş hayattadır. Ağıdı kız kardeşleri ile hanımı karşılıklı yakmışlardır. Aile bireylerinden yaşayanlar Yerköy, Ankara ve Şefaatlide mukimdir. 1948 yılında ekinlerin yetişme vakti, vurularak öldürülen Vahit Koç’un, vefatı ile ilgili ağıdı derlediğim gibi aktarıyorum.
Vahit’in ağıdı
Kamuyonlar şatafınan geliyo
Acı acı düdüğünü çalıyo
İyi bak bacısı kurban ederim
Yağlı kurşun ciğerini deliyo (Eşi Medine)
Göklerin üstünde dönen teyyare
Bir zalim de kast eylemiş o yâre
Doktorlar kolunu kesmeye gelmiş
Kestirmem kolunu bulurum çare (Eşi Medine)
Bibim kızı emek vermiş bostana
Zalım düşman nasıl kıydın aslana
Ankaradan istemişler Çavuş’u
Giysin pardösüsün Çavuş süslene (Eşi Medine)
Bir çift camız koşar bir çift at koşar
Bilmiyom eşim de yol nerden aşar
İyi bak bacısı kurban ederim
Üçüncü kurşunda kolların açar (Eşi Medine)
Çayır yastığı da çimen döşeği
Başına birikmiş kürdün uşağı
Kurbanlar olayım babamın oğlu
Yok mu idi tabancayın fişeği (Bacısı Naciye)
Sabahınan kuşlar ile kalkarım
Anam hasta ben anamdan korkarım
Gadasın alayım Çavuş salarsa
Gider gelir sobasını yakarım (Eşi Medine)
Hanesi güzel de başı kademli
Lambası yanıyo içi endamlı
Hopo’nun odaya tahsildar gelmiş
Çevireyim kundaranı giden mi? (Eşi Medine)
Duman durdu Çamalak’ın özüne
Adeviye ne pek vurdu yüzüne
Hikmet demiş ben bacımı götürrüm
Ya biz ne diyelim elin kızına (Bacısı Naciye)
Çöplerin dibinde ağlar oturrum
Verirlerse sandığımı götürrüm
Eğer baban sana silah almazsa
Satar kilimimi yardım getirrim (Eşi Medine)
Kekilini yatırmış da sağını
Kan bulaşmış işliğinin ağına
Atını yılkıya bırakmış eşim
Varın haber salın Çiçekdağı’na (Eşi Medine)
Kaynak Kişiler:
Salman Kızı: Hatice Sezen
Salman Kızı: Elmas Özcan
Kelimeler:
Şataf : Caf caf, çalım, süs
Teyyare : Uçak
Bibi : Hala, eme
Camız : Manda
Gada : Dert, tasa, üzüntü
Kadem : Ayak, adım, uğurlu, hayırlı
Endam : Boy-pos
Kekil : Kahkül, perçem
İşlik : Gömlek
Yılkı : Doğaya başıboş bırakılmış atlar
Derleyen: Yusuf ÖZCAN
Resim: Hatice Sezen /Elmas Özcan
Çopraşıklı Boğa Memed’in ağıdı

Çopraşık’ta, edebiyatımızın ürünlerinden, manilerle ağıtlar önemli bir yer teşkil eder. Geçmişten geleceğe ışık tutan bu olgular, nesilden nesile ezber yolu ile aktarıla gelmiştir. Özellikle ölünün başına, elbisesi (Soyka) ya da değerli bir eşyasını getirerek kadınların karşılıklı veya ferdi olarak ağıt yakması yas gereğidir. Mevta yakını kadınlar elbiselerini ters giyer, cesetin etrafında çemberlenip ağlaşırlar. Kutlamalara karalı esvaplarla katılır, ölene kadar kına, sürme, rastık gibi süsleri asla kullanmazlar, erkeklerse matem zamanı saçlarını kazıtırlar. Ölünün devesinin(varsa) boynundaki çana ot tıkanır. Atının eyeri ters vurulur, zilinin dili kopartılır.
Çopraşık ağıtları, kendi halkının yanında, gerek köylü, gerekse odalarda konaklayan, gezginler, çerçiler ve misafirler tarafından başka yörelere taşınmıştır. Daha önce, Ese’nin Ladif’in ağıdı başlıklı yazımızın içeriği ile aynı olan, konumuza bahis vaka, Şefaatli’nin Gülistan Köyü halkı ile vuku bulmuştur.
Akrabalıkları halen devam eden Gülistan ile Çopraşık, Kuzgun Mevkiindeki hazine arazisi için anlaşmazlığa düşürülmüştür. Aynı güzergâhtaki Süleymanlı (Şu an Gülistan göleti) suyu kenarında, belirsiz kişilerce Çopraşık’tan iki kişi yaralanmış. Hayvanlarını otlatan, tarlasını işleyen iki köy halkı sinsiler tarafından planlı bir şekilde tacize başlanmıştır. Hat safhaya varan buğuz ve kin nihayet semeresini göstermiştir.
Nifakçıların gayretiyle 1951 senesi 26 Mart günü iki köy halkı, silahlı çatışmaya girmiştir. Ese’nin Ladif (Latif Gürsaz),köy sakinlerinden Haydar’ın “sığırlarımızı götürüyorlar yetişin komşular” diye bağırmasına inanıp, hemen arkadaşı Boğa Mehmet’i (Mehmet Çakmak)çağırmış ve birlikte olay mahalline yönelmişler.
Karşılıklı müsademeye başlanmış, ne yazık ki dönüşleri alkanlar içinde, kağnı ve at arabaları ile olmuş. Katil ya da katiller tam tespit edilemediğinden dosya kapatılmış, dava düşmüştür. Arazi ise üçüncü şahıslara geçmiştir. Sevinilecek durum ise her iki köyde bu husumeti sürdürmemiş akrabalıklarını fitnelere inat tazeleyip pekiştirmişlerdir.
Boğa Memed’in eşi Mihriban Çakmak(D.1933-Ö.1987), Recep, Sait ve Şaban(Ali) isimli üç çocukla dul kalmış. Aile büyükleri “yas hitama erdi, sahipsiz kalınmaz” diyerek, Mihriban Çakmak’ı, evlenme çağına erişen Boğa Memed’in yeğeni, Şıh Mehmet Çakmak’la nikâhlamışlar. Bu evlilikten, Meryem, Cevdet, Gülbeyaz, Hacer, Hatice, Hacı Aslan, Mustafa ve Fatma adlı çocukları dünyaya gelmiş. Çileli bir hayat süren Mihriban, çocuklarının bir kısmının ve eşinin acısını tattıktan sonra rahmete ermiştir. Mezarı Yozgat İli Yerköy İlçesi’ndedir. Annemin emmi kızı olan, Mihriban Teyzemin sağlığını bilirim. Annem Elmas Özcan ile küçük teyzem rahmetli Hatice Sezen’den edindiğim bilgiye göre, ağıtlarının bir kısmını, eşinin cenazesi başında, bazı bölümlerini ise daha sonra söylemiştir. Almanya’da yaşayan oğlu Aslan Çakmak, bilgileri doğrulamış, ezberini tarafımıza aktarmıştır.
Boğa Memed’in ağıdı
Doldurdu çayını içerim diye
Ahdetti ekini biçerim diye
Latif’in hayına çıktıydı eşim
Kuzgunu şahbazca geçerim diye
Ben Çavuşun karısıyım karısı
Bana değsin kurşunların yarısı
Al kanları kekiline bulaşmış
Bir sen miydin Çopraşığın delisi
Ben çavuşun geliniyim gelini
Gene kırdım arabanın salını
Büyükten küçükten karadır yüzüm
Ben süremem bu dulluğun yolunu
Atların haşarı getiremiyom
Tutup da çeşmeye götüremiyom
Dört bacım var diye övünüyodun
Birini yanımda yatıramıyom
Emmimin kızı da emmimin kızı
Kucağımda kaldı pek körpe kuzu
Muhtar da demiş ki yardım edelim
Duyar Kara Çavuş öldürür bizi
Ağır olur mavzerinin fişeği
Döküm kaldı evi barkı uşağı
Bacıları hizmetine dönsünler
Altına sereyim kutnu döşeği
Almış teskereyi çekip gidiyo
Toplanmış tertibi talim ediyo
Ben kurban olayım bibim oğluna
Askerin içinde koçluk ediyo
İncitir araba usul koysunlar
Gâvur düşman öldüğünü duysunlar
Kara saçı kınalanmış kan ile
Bacıları kekilini yusunlar
Mihriban Çakmak
Kelimeler:
Ahdetmek: Söz vermek, yemin içmek, an t etmek.
Hay: :Ünlemek
Kuzgun :Kuş, ağıtda mevkii ismi
Kekil :Kahkül
Haşarı :Azgın, huysuz, yaramaz
Mavzer :Uzun namlulu silah
Kaynak kişiler:
Eyüp Oğlu İsmail ÖZCAN
Salman Kızı Elmas ÖZCAN
Salman Kızı Hatice SEZEN(Rahmetli)
Hacı Aslan ÇAKMAK(oğlu)
Derleyen: Yusuf ÖZCAN
Bu bağlamda;
Gayemiz köyümüze ait ağıtları TRT ve Türk Edebiyat arşivine kazandırmaktır. Bu nedenle edebi değer taşıdığına inandığım ürünlerimizin yitip gitmemesi çabası ile yıllardır emek sarfetmekteyim.
Yüzyıllık Sarıkamış Ağıtlarımız bestelenerek, Orhan Gencebay, İzzet Altınmeşe, Zara, Ümit Besen, Recep Ergül, Mustafa Tatlıtürk ve Mehtap Demir gibi güzide sanatçılarımızın yer aldığı, “Sarıkamış Destanı” isimli albümde okundu.
Bir konu ile ilgili çalışmalarımı yayımlamadan önce defalarca araştırır, sadece yazıda geçen kahramanların yakınlarına bağlı kalmayıp, o yörenin yaşayan büyükleri ile bulabildiğim belgelere de başvururum. Dikkat ettiğim en önemli husus konunun aslına sadık kalmaktır. İlgililerine zarar verici anlatımlarla asla işimiz yoktur. Kapanan yaralara neşter vurmak, geçmişin acısını gündeme taşımak gibi bir iffetsizlik şahsımızla bağdaşmaz.
Maksadımız geçmişteki acı tatlı hatıralardan ders çıkartılıp, güzel ve iyi olana yönelmektir. Hedefimiz su-i zan değil, hüsn-ü zandır. Tüm yazıncılar gibi tasarruf hakkımız, yıkıcı değil yapıcı, ayrıştırıcı değil barıştan yanadır. İlkemiz ve ülkümüz sevgiyi paylaşmaktır.
Derleme ve araştırma yazıları geçmişten geleceğe ışık tutacağından, mutlaka bir dayanağı ve kaynağı vardır. Ayrıca yazılanlar, başta gelenek, görenek, kişi hak ve hürriyetlerine saygılı, hukuka, tababete en önemlisi ise inançlara ters düşmemelidir. Keyfiyete göre yazılanlar, hem yazarına hem de konuya zarar verdiği gibi, zamanla çöpteki yerini alacaktır.
Çopraşıklı Ese’nin Ladif’in ağıdı

Çiçekdağı İlçesi Çopraşık Köyü, Yozgat, Nevşehir ve Kırşehir İllerinin kesişim noktasında büyük bir yerleşim birimidir. Ataları Maraş’tan gelme, okuryazarlık oranı yüksektir. Yeniliğe açık insanları ananelerinden de kopmamıştır. Türkmen töresi gereğince yaşam sürdürür, inançlarından taviz vermezler.”İçerde soy, dışarıda köy gayreti” ilkesine yürekten bağlıdırlar. İnsanlarının eli açık misafirperver, paylaşımcılığının yanında cesur ve gözüpektir.
Gelenekçi Türkmen köyü olan Çopraşık’ta, edebiyatımızın ürünlerinden, manilerle ağıtlar önemli bir yer teşkil eder. Geçmişten geleceğe ışık tutan bu olgular, nesilden nesile ezber yolu ile aktarıla gelmiştir. Özellikle ölünün başına, elbisesi (Soyha) ya da değerli bir eşyasını getirerek kadınların karşılıklı veya ferdi olarak ağıt yakması yas gereğidir. Erkeklerin söyledikleri ağıtlar daha sonra oluşumda yerini alır ve aile içi söylenir. Çopraşık ağıtları, kendi halkının yanında, gerek köylü, gerekse odalarda konaklayan, gezginler, çerçiler ve misafirler tarafından başka yörelere taşınmıştır.
Çopraşık’ın çevre köylerle irtibatı ve uyumu örnek teşkil eder adeta. Çoğu ile dostluk bağlantılarının yanında akrabalıkları mevcuttur. Kuruluş tarihi çok eskilere dayanan köyün, komşularıyla sınır ihlali, hudut anlaşmazlığı yaşanmamıştır.
Konumuza bahis vaka, Şefaatli’nin Gülistan Köyü halkı ile vuku bulmuştur. Aslında iki köy ”göbek dönmedik” emmi ve dayı çocukluğunun yanında, halen birbirinden kız alıp veren akrabadırlar. Her devirde olduğu gibi fitne çarkını işletip, dede torunlarını kavgaya tutuşturmaya başarmıştır.
Gülistan ile Çopraşık arasında, Kuzgun Mevkiindeki hazine arazisi anlaşmazlığa neden olmuştur. Aynı güzergâhtaki Süleymanlı (Şu an Gülistan göleti) suyu kenarında, belirsiz kişilerce Çopraşık’tan Battal Kul bacağından ve Salih Nas (Güdülü Salih) ayağından vurulmuştur daha önce. Hayvanlarını otlatan, tarlasını işleyen iki köy halkı sinsiler tarafından planlı bir şekilde tacize başlanmıştır. Hat safhaya varan buğuz ve kin nihayet semeresini göstermiştir.
Muzuların gayreti neticesinde1951 senesi 26 Mart günü iki köy halkı, silahlı çatışmaya girmiştir. Duyan duymayana ileterek, yangına yonga taşınmıştır. Konudan geç haberdar olan, Ese’nin Ladif (Latif Gürsaz),hanımları rıza göstermese de ”ayıplarlar, kınarlar” endişesi ile arkadaşı Boğa Mehmet’i de (Mehmet Çakmak)yanına alarak, olay mahalline yönelmiştir. Beş aylık hamile Ladif’in eşi Sosiy (Sultan) ile Boğa Mehmet’in karısı Mihriban her ne kadar caydırmaya çalışsa da;”onlar bizim akrabalarımız, kavgaya gitmiyoruz, şöyle görünüp döneriz” diyerek hanımlarını ikna etmişler. Ne yazık ki dönüşleri, alkanlar içinde kağnı ve at arabaları ile olmuş. Ladif’in İrfan(Rahmetli) ve Şıhı Mehmet isimli iki oğlu ile sonradan doğan Latife adlı kızı yetim kalmıştır. Kuzgun mevkiine vardıklarında, ekinlerin arasında pusuya yatan acımasızlar iki babayiğidi avlamışlar.
Netice; Çopraşık’tan iki ölü, Gülistan Köyü’nden yirmiiki kişi kısa bir süre tutuklu kalmış, katil ya da katiller tam tespit edilemediğinden dosya kapatılmış, dava düşmüştür. Arazi ise üçüncü şahıslara geçmiştir. Sevinilecek durum ise iki köy halkı bu husumeti sürdürmemiş akrabalıklarını fitnelere inat tazeleyip pekiştirmişlerdir.
Rahmetli Latif Gürsaz’ın ardından yakılan ağıtlar, Eşi Sultan(Sosiy),arkadaşı Ethem Zengin, bibisi kızı Zeynep Bayar ve bacısı Zeynep tarafından karşılıklı söylenmiştir.
Ladif’in hanımı Sultan rahmetli olmuş, çocukları Yozgat İli Yerköy İlçesinde ikamet etmektedir. Torunu Güner Gürsaz Yozgat’ta yaşamakta ağıtları derlememde destek olmuştur.
Çopraşıklı Ese’nin Ladif’in ağıdı
Çiy düşmüş bıyığa kaşları enli
Bakmaya kıyamam püskürme benli
Gâvur düşman nasıl kıydın yiğide
Bu yiğit dayımın yalınız oğlu
Sakosunu giyer gelir aradan
Bibim oğlun esirgesin Yaradan
Aman Allah kurbanların olayım
Bu sefer de atlasaydın sıradan
Selkiye de dayım oğlu sekliye
Gelin yoğurt çalmış beyaz helkeye
Minderi boş kaldı gadan alayım
Kim köskelir bundan böyle sekiye (Yeter Bayar)
Ben Ladifin bacısıyım bacısı
Derin işler bu gardaşın acısı
Evine gel babam oğlu evine
Yaman olur Çopraşığın gıcısı (Bacısı Zeynep)
Martin atıldıkça dağlar bozular
Arkada ağlıyor görpe kuzular
Yandın arkadaşım beyhude yandın
Ellez’in kızı da durmaz sızılar (Ethem Zengin)
Kamyon geldi birbirine dayandı
Ağ göyneği al kanlara boyandı
İrfan küçük döndüremez çiftini
Oğlum var diye de boşa güvendi
İkindi vakti de kurşun atıldı
Mavzer sesi feryatlara katıldı
Varıp mezarına ben ne söyleyim
Şıkı’nın irfan’ın yüzü yırtıldı
Gel hele Yahya yanıma otur
Götür İlyas Ağa süreği götür
Kapı bir komşusun gadan alayım
Gelirken İrfanın kalemin getir
Gidemem bacım Şıkım pek tatlı
O kepir tarlanın ekini katlı
Kâhya ile tutuşmuşlar el ele
İkisi de bir birinden gıymatlı
Mihriban ocağa cezveyi sürsün
Bacısı odada kahveyi versin
Haber salın yarenleri toplansın
Ellezin kızı da tedarik görsün
Pehlivanın ince belde yarası
Davran gardaş yiğitliğin sırası
Bu yıl çöl tarlanın ekini yeğin
Kimlerden alayım ırgat parası
Karnımda kaldı da beş aylık kuzu
Ölünce biter mi bu ince sızı
Yandım eşim yandın boşuna yandın
Kimlere emanet bıraktın bizi
Düşman sürmüş mavzerine fişeği
Altına döşeyin kutnu döşeği
Pehlivana muska yazsın hocalar
Serbest gelmiş Gülistan’ın uşağı
Ellerim var mıyo ekmek yemiye
Dayanamam kuru yere komuya
Nasıl kıydın söyle sen Memmet Emmi
Şu babamın tek birini yumaya
Kelimeler:
Ben: Hal, tendeki küçük lekeler
Sako: Pardösü
Bibi: Hala, eme (babanın kız kardeşi)
Selki: Yöresel ağız, selelik- dinlenilecek yer
Seki: Set, doğal düzlük
Gada: Dert, bela
Gıcı: Küçük dolu tanesi
Bozulamak: Acı çığlık, deve sesi
Mavzer: Uzun namlulu silah
Sürek: Toplu av-Alınıp satılan büyük baş hayvan
Kepir: Kıraç-çorak-verimsiz toprak
Kutnu: İpekli kumaş
Kaynak kişiler:
Şıhı Mehmet Gürsaz (Oğlu)
Latife Dağ (Gürsaz) (Kızı)
Güner Gürsaz (Torunu)
Derleyen: Yusuf ÖZCAN
Keçe Bekir’in Abidin’in ağıdı
Ataları Maraş’tan gelmedir. Çopraşık Köyü; İlkin Yozgat’a, ardından Avanos, sonunda Çiçekdağı’na(Mecidiye) bağlı olduğundan nüfus kayıtları, askerlik celpleri ve arazi bilgileri bu üç merkezden de çıkmaktadır. Halkı çiftçilik, hayvancılık ve ticaretle geçinir. Okuma -yazma oranı yüksek Çopraşık’tan, devlet yönetiminin her kademesinde bireylere rastlanır.
Köy,1960 yılından itibaren göç vermeye başlamıştır. Çoğunluğu Şefaatli, Yerköy, Yozgat, Kırşehir, Ankara, Kayseri ve İstanbul’a yerleşmiştir. Başka ülkelerde önemli bir nüfusu bulunmasına karşın, insanı soyu ve köyü ile bağını koparmamıştır hiç.
Bayram, düğün, cenaze törenlerinde söylenen ağıt ve maniler geçmişten geleceğe ışık tutar. Mevta yakını kadınlar elbiselerini ters giyer, soykanın etrafında halkalanıp ağlaşırlar. Kutlamalara karalı esvaplarla katılır(bulunmaya mecbursa), ölene kadar kına, sürme, rastık evin eşiğinden giremez, erkeklerse matem zamanı saçlarını yületirler. Ölünün devesinin(varsa) boynundaki çana ot tıkanır. Atının eyeri ters vurulur, zilinin dili kopartılır.
Köyün gençleri, hasat sonu Kayseri, Adana, Yozgat arasında yük taşımacılığına giderler, beş altı ay çalışıp dönerler ki kış mevsimi daha rahat geçirilsin diye.
Anadolu’mda; Ozanlar, âşıklar nasıl mahlaslarıyla bilinirse, kimileri ve çoğu sülaleler de lakaplarıyla anılır. Keçe Bekir, Osman Çavuşlar-Mangallılar ile Kosaların ana tarafından dedeleridir. Keçe Bekir’in Abidin isimli bir oğlu üç kızı vardır. Keçe, bekâr olan oğlunu, yeğeni Mehmet ile çalışmaya gidenlerin arasına katar.
Abidin, Everek civarında (Develi) hastalanır, şifa için bir tekkeye götürürler, hak vaki olunca da oraya defnederler. Epey bir zaman sonra, tülü mayalar Çopraşık’a girerken, Keçe Bekir’in kızları komşularıyla birlikte kardeşlerini karşılamaya çıkar ama develerinin çan sesini duyamazlar. Çünkü ot basılmıştır. Abidin’in boz buğuruyla getirilen soykalarının (elbiseleri)üstüne kapanıp ağıt yakarlar.
Abidin’nin ağıdı
Yele yele karşı vardım komşular
Ayağımı taşa vurdum komşular
Emmim oğlu Memmed köye dönerken
Gardaşım Abidin sandım komşular
Ot basmışlar devesinin çanına
Soykasını yüklemişler yanına
Ben kurban olayım babam oğluna
Sığmamış mı Evereğin hanına
Topuğuma kalem battı kanadı
Bize miydi bu feleğin inadı
Ellerim koynumda ören beklerim
Kuşlar bile yuvasına tünedi
Kaderim kaderim kötü kaderim
Duysun Hacı emmim kuzu güderim
Ayağım yalın da sırtım göyneksiz
Anam ile yığınına giderim
Lülelide dağın başı lüleli
Çuval dokuyodum elim kınalı
Dede yatırında Tekke önünde
Aylar olmuş babam oğlu öleli
Tekke senin yeşil mumun yanmaz mı?
Çayırına tülü maya konmaz mı?
Çatal adak bağlayayım kapına
Abadin’im Çopraşığa dönmez mi?
Anam aba giymiş üstü yırtılı
Beyaz saçı duluğuna dürtülü
Haber salın celep ile cambaza
Abidin’in boz buğuru satılı
Çetel tuttum giden ayın beşinden
Çarık diktim gardaşıma meşinden
Gadasın aldığım gülyüzlü Memmed
İnsan ayrılır mı emmideşinden
Gün dönünce ıssızlaşır yazılar
Ne gül biter ne de sinek vızılar
Ot tepmişler boynundaki çanına
Koca lök de yürüdükçe bozular
Çıkamadım şu Senir’in düzüne
Derdim deste idi oldu düzine
Ciğer ataşına kar tesir etmez
Daha bakmam Erciyes’in yüzüne
Yusuf ÖZCAN
Kaynak kişiler:
Asiye ER (Afşar Duman kızı)
Elmas ÖZCAN(Salman Öcan kızı)
Kaynak kişiler aynı köyden olup, halen Yozgat’ın Şefaatli İlçesinde yaşamaktadır.
Derleyenler:
Mehmet ER
Yusuf ÖZCAN
Kelimeler_________________________________________________________:
Soyka: Ölünün giysileri
Kalem: Biçilmiş ekin kökü
Tekke: Kayseri İli, Develi İlçesi Havadan Köyü civarında
Tülü maya: Uzun tüylü deve
Celep: Kesilecek hayvan alıp satan kişi
Cambaz: At alıp satan kişi (At cambazları)
Buğur (Buğra):Erkek deve
Çetel (e):Oyulup, çizilerek açılan kertik, ya da çentik
Gada: Dert, üzüntü, bela
Emmideş: Amcaoğlu
Lök (cemel):Erkek deve
Bozulamak: Develerin uzun ve acı acı böğürmesi (Bozlaklar bundan türemiştir)
Sanir (senir):İki tepe ya da dağ arasındaki dik sırt
Alkızı
Rıza küçük uyumuyor dizimde
Döke döke yaş kalmadı gözümde
Benim Osman’ıma öldü diyemem
Daha ahuzarı Yörük kızında.
(Maviş Özcan)
Anadolu insanının İslam öncesi ve sonrasına ait çok sayıda kültürel öğeleri vardır. Bunların başında destanlar, şiirler, türküler, şarkılar, ağıtlar, bilmeceler, tekerlemeler, hikâye ve masallar yer alır. Yanık yürekliler sızılarını terennüm için çeşitli ifade yolları bulmuşlardır.
Tabiat olaylarının, malları ve canlarına yaptığı tesirleri, hayal güçleriyle bir sebebe dayandırmayı beceren halkımız, halay, ortaoyunu gibi sahnelemeler yanında, düşünce ikliminin esintilerini ezgileriyle süslemenin ustasıdırlar.
Önce Yozgat’a, sonra Avanos'a bağlı, Çiçekdağ’ı İlçemizin Çopraşık Köyü’nden Hafız, eşi Ayşe’nin doğum yaptıktan sonra ölümü üzerine çaresizliğini, ağıtlara yüklemiştir. Zamanla,aynı yer sakinlerinden İsmail Özcan ile rahmetli Güllü Büyük’ten derlediklerimi aktarıyorum:
Döşeğinde Albasarak (Alkızı; inanışa göre loğusalara musallat cin türüdür) rahmete eren loğusanın ardından geride kalan kocası harman savururken kendi kendine aşağıdaki ağıdı yakar.
Al diyom da bebesini almıyo
Alkızları nazlı yâri salmıyo
Gadasın aldığım oturan eller
Kavim gardaş kapımızı çalmıyo
Harmanım ortada serili kaldı
Yorganım yüklükte dürülü kaldı
Nen ederim körpe kuzu avunmaz
Ellerim beşikte yorulu kaldı
Dermansız kollarım böğrüme gider
Ağrılar başımdan bağrıma gider
Varsın murat alsın Çopraşık köyü
Bana ettikleri ağrıma gider
Nolayım da hele deyin nolayım
Derdi gamı kirmenlere dolayım
Tomurcuk gülümü mihrican vurdu
Yağmur olup mezarını sulayım
Bilemedim bu Hafız’ın suçu ne
Pençe değdi ciğerinin içine
Akşamüstü gelin ettim nazlımı
Yangın düştü beş vakidin üçüne
Derleyen:Yusuf ÖZCAN
01.02.2018
Asiye’nin ağıdı
Gel Asiye saçlarını öreyim
Mehmet ister mah yüzünü göreyim
Sen ağlama kurbanların olayım
Örenin bekçisi bacın ağlasın
Veranede benim gönlüm verane
Baykuş konsun Çopraşığın örene
Söyleyin bibime kurşun döktürsün
Göz mü değdi bahçemdeki cerene
Boncuk taktım örüğünün dördüne
Diyemedim bacım senin derdin ne
Konuya komşuya karadır yüzüm
Dönüp bakmam Şıh Ahmet’in yurduna
Bahar gelir yazı yaban süslenir
Mor koyunlar kuzusuna seslenir
Dolanma kız Kör Kuyunun başında,
Şavkın düşer beliklerin ıslanır
(Yeğeni Asiye’nin ağıdını, anam Elmas Özcan’dan derledim. Serpilip büyüyen sürmeli cerene, gören bir daha dönermiş. Ne yazık ki akıbeti kötü olmuş. Ansızın kaybolan güzel kızı günlerce arayıp sormalarına karşın bulamamışlar. Neticede evlerinin arkasındaki Körkuyuya bakanlardan birisi cesedini suyun yüzünde görmüş. Aile büyüklerinden kadınları elbiselerini ters giyip ağıdına oturmuş, erkekler ise saçlarını kazıtıp yas tutmuşlar:Evlenecek gençlerinin bayrakları kaldırılmış anacak çalgısız toy yapılmış onca zaman. Hazin sonun nasıl gerçekleştiği halen bir bilen çıkmadı diyen anam, gözyaşları arasında ağıdı aktardı.
Derleyen: Yusuf Özcan
14.04.2018
Çopraşıklı Afşar Duman’ın anasına ağıdı
Seyisimin tıngırdağın almışlar
Yat yanına diye azar çalmışlar
Bilmem Araplı’da bilmem Horla’da
Anamın ölüsün çölde bulmuşlar
Varıp bakam Çamalağın özüne
Sinekler üşüşmüş kara gözüne
Kurbanlar oluyum güzel anama
Gücenmiş mi elkızının sözüne
Doldurmuş testiyi içerim diye
Yürümüş keseden geçerim diye
Kınaman anamı oturan eller
Dememiş hasretten naçarım diye
Ateş düşüp ekinleri yakıla
Tarlanın ortası gelmez akıla
Kurbanlar oluyum hatın anama
Ellerine al kınalar yakıla
Çiçekdağı ilçem de Çopraşık Köyüm
Bir öksüz Afaşar’ım Emirler soyum
Kuşlar gibi döne döne ararım
Bulsun İzevir’de suyunu koyum
Derleyen: Yusuf Özcan
Derlenen kişiler: Çiçekdağı Çopraşık köyünden, Salman kızları Elmas Özcan ve Hatice Sezen.Eyüp oğlu İsmail Özcan
Hikayesi Afşar ve İzevir (Azîz Duman) Dumanın anası Horladandır .Köyünü özler ziyaret için hazırlanır, fakat gelinler eşeğini elinden alırlar. O da kahreder küçük bir testi su alarak ağustosun sıcağında yaya yola düşer. zaten yaşlıdır dayanamaz aynı zamanda yolunu şaşırır ekinlerin arasına düşer ölür.Cenazesini sineklerin üşüşmesinden bulurlar.Oğlu Rahmetli Afşar Duman yakar. Ben de anam hatice teyzem ve babamdan derledim
Alkızı
Rıza küçük uyumuyor dizimde/Döke döke yaş kalmadı gözümde/Benim Osman’ıma öldü diyemem/Daha ahuzarı Yörük kızında.(Maviş Ecem)
Anadolu insanının İslam öncesi ve sonrasına ait çok sayıda kültürel öğeleri vardır. Bunların başında destanlar, şiirler, türküler, şarkılar, ağıtlar, bilmeceler, tekerlemeler, hikâye ve masallar yer alır. Yanık yürekliler sızılarını terennüm için çeşitli ifade yolları bulmuşlardır.
Tabiat olaylarının, malları ve canlarına yaptığı tesirleri, hayal güçleriyle bir sebebe dayandırmayı beceren halkımız, halay, ortaoyunu gibi sahnelemeler yanında, düşünce ikliminin esintilerini ezgileriyle süslemenin ustasıdırlar.
Önce Yozgat’a, sonra Avanos'a bağlı, Çiçekdağ’ı İlçemizin Çopraşık Köyü’nden Hafız, eşi Ayşe’nin doğum yaptıktan sonra ölümü üzerine çaresizliğini, ağıtlara yüklemiştir. Zamanla,aynı yer sakinlerinden İsmail Özcan ile rahmetli Güllü Büyük’ten derlediklerimi aktarıyorum:
Döşeğinde Albasarak (Alkızı; inanışa göre loğusalara musallat cin türüdür) rahmete eren loğusanın ardından geride kalan kocası harman savururken kendi kendine aşağıdaki ağıdı yakar.
Al diyom da bebesini almıyo
Alkızları nazlı yâri salmıyo
Gadasın aldığım oturan eller
Kavim gardaş kapımızı çalmıyo
Harmanım ortada serili kaldı
Yorganım yüklükte dürülü kaldı
Nen ederim körpe kuzu avunmaz
Ellerim beşikte yorulu kaldı
Dermansız kollarım böğrüme gider
Ağrılar başımdan bağrıma gider
Varsın murat alsın Çopraşık köyü
Bana ettikleri ağrıma gider
Nolayım da hele deyin nolayım
Derdi gamı kirmenlere dolayım
Tomurcuk gülümü mihrican vurdu
Yağmur olup mezarını sulayım
Bilemedim bu Hafız’ın suçu ne
Pençe değdi ciğerinin içine
Akşamüstü gelin ettim nazlımı
Yangın düştü beş vakidin üçüne
Yusuf ÖZCAN
Ana(dolu
Bizler Türk Milleti olarak, yediden yetmişine dek gelenek ve göreneklerimize yürekten bağlıyız. Günlük hayatımızda hiç farkında olmadan, “örf /adet” dediğimiz, toplumun kendiliğinden oluşturup ve işlettiği bu kanunlara uyar ve uygularız.
Toplu kentleşmenin her ne kadar etkilemeye çalıştığı bazı törelerimiz yok olmaya yüz tutsa da, küçük yerleşim birimlerinde özellikle Anadolu’da halen bu geleneklerden çoğu yaşamaktadır.Bugünkü yazımda ocakların sönmemesi, sülale tütününün tütmesi için yaşanan bir fedakarlık hikayesini aktarmak istiyorum.
ANADOLU/ ANA-DOLU; Bu necip millet yakın tarihine kadar ne analar çıkarmıştır bağrından. Karafatmalar, Nene Hatunlar, Hüsne Gelinler…
Hüsne Gelin uzun boylu, beyaz tenli, sürmeli gözleri, sümbül gibi saçlarıyla akılları baştan alan bir güzelliktedir. Şefaatli’nin Kepez’inden, el tutan Çopraşık Köyü'nde yaşayan delikanlıların hemen hemen hepsi, neredeyse bu cerene sevdalıdır. Gelin görün ki ürkek ceylan gönlünü bir yiğide kaptırmıştır. Bu delikanlı bir ocağın tek umudu olan Ömer Çavuş’un oğlu Şah İsmail’dir. Tez zamanda dillere destan bir düğünle muratlarına ererler. Güzel gelin ne yazık ki evimin direği dediği sevdalısının, evlenmeye engel teşkil eden bir hastalığın pençesinde cebelleştiğini, ancak baharının altıncı ayında öğrenir. Neylesin “Allah’ın yazgısı, talihim” der razı olur.
Şah İsmail’in beklenen akıbeti gerçekleşince, yeşeren umutlarının yerine kara bulutlar çöker. Hüsne’nin sadakati ocağın ateşini yakmak üzere mücadele azmini daha da güçlendirmiştir. Gelinlikle girilen yerden kefenle çıkılacağını iyi bilir, çünkü öyle bir kültürle yetişmiştir. Bu tütün tütecektir diyerek henüz diriliğini kaybetmeyen kaynatasını evlendirmeye karar verir, nihayetinde başarır. Kaynatasının evliliğinden nurtopu gibi bir oğlan çocuğu dünyaya gelir. Hüsne’nin duaları kabul olmuştur. Ellerine doğan bu yavruyu kendi evladı gibi korur, büyütür. Askerlik dönüşü köyünden güzel bir kızla evlendirir. Hüsne ev reisi olarak ilk torununu da bağrına basar. Doksan yaşlarında ölmeden önce “Ocaktan maksat devlete nefer yetiştirmektir” dediği halen söylenegelmiştir.
Gelsin
Dağılmaz üstümden bu kara duman
Aklımı başımdan alanım gelsin
Doktora tabibe götürmen aman
İçime pençesin salanım gelsin
Köklenmiş çıbana merhem kâr etmez
Seven mecnun olur elden ar etmez
Bu sırrı bilenler intizar etmez
Yıllardır saklanan yalanım gelsin
Bölünmüş uykuda düşler görüp de
Bile bile bir çıkmaza girip de
Kuşkulu sözlere kulak verip de
Dolu bardaklara dolanım gelsin
Sevda cephesinde atıldık öne
Ölsek de geriye dönmedik gene
Sam vurup da bağımızı bu sene
Tomurcuk gül iken solanım gelsin
Tanesiz ekinler diker başağı
Yağmursuz bağlamaz bulut kuşağı
Kendi dağlarından itip aşağı
Alıp taştan taşa çalanım gelsin
Boşuna da deli gönül boşuna
Yüz sürersin hanesinin taşına
Orta yerde koyup kendi başına
Gidip bir hoyratın olanım gelsin
Ağzındadır kırlangıcın sıvası
Onun için güzel olur yuvası
Huzuru mahşerde gönül davası
Bu garip Özcan’a kalanım gelsin
Yusuf ÖZCAN
Yiğit Ali...

Yerköy'e haber duyuldu
Dediler Ali vuruldu (oy)
Kahpe sırtındanmı vurdu
Vay yiğit Ali
Sen civan Ali
Oy güzel Ali oy
Kaderinde buda varmış
Kahpe düşman pusu kurmuş (oy)
Ardından kurşunlar yağmış
Vay yiğit Ali
Sen civan Ali
Oy güzel Ali oy
Görenler anlattı duydum
Kurşun yedin geri döndün (oy)
Düşmana doğru yürüdün
Vay yiğit Ali
Sen cİvan Ali
Oy güzel Ali oy
Yiğitlik neylesin buna
Yağlı kurşun değmiş cana (oy)
Kader benzermi babaya
Vay yiğit Ali
Sen civan Ali
Oy güzel Ali oy
Düşman bileğin bükemez
Yiğidi kimse çekemez (oy)
Ardından fitne tükenmez
Vay yiğit Ali
Sen civan Ali
Oy güzel Ali oy
Biri anan biri yarin
Ardın sıra ölenlerin (oy)
Boynu bükük bak Mine'nin
Vay yiğit Ali
Sen civan Ali
Oy güzel Ali oy
İmam geldi yıkamaya
Başladı kanın akmaya (oy)
Şehit dedi bu Vallaha
Vay yiğit Ali
Sen civan Ali
Oy güzel Ali oy
Yakışırmı gence ölüm
Glüyordu gördüm yüzün (oy)
Sanki Firdevs’e yürüdün
Vay yiğit Ali
Sen civan Ali
Oy güzel Ali oy
Musallaya geldi başın
Perişan bacın gardaşın (oy)
Kayıbı var çopraşığın
Vay yiğit Ali
Sen civan Ali
Oy güzel Ali oy
Aslan gittin, Aslan kaldı
Kalan ardından ağladı (oy)
Vallahi sana doymadı
Vay yiğit Ali
Sen civan Ali
Oy güzel Ali oy
Aslan Çakmak
22.09.2016
AĞITLAR
Kars`ta Ermeniler tarafından öldürülen asker Nasır için yakılan ağıt.(Çopraşık köyü)
Nasırım Nasırım yadigar çavuş
Ermeni geliyor şu yanna savuş
Anam oğlu istihamcı kendin şaşırır
Alaman kızları yara bişirir
Yaz gününde sinek konar yarana
Askerde iken ölen İsmet için annesinin yakmış olduğu ağıt.(Çopraşık köyü)
Yüsamış hastanen pecesi
Yudumu ola İstanbulun hocası
Onikinci ayın onbeş gecesi
Sürmeli İsmet teslim etmiş canını
Çopraşığın suyu bulanık akar
Gecikti mektubun gelinin çıkar
Üç tene bacın yoluna bakar
Felek gurbet ilde koman ölümü
Kayısı dikili kapısı kitli
Emmimin oğlu canımdan tatlı
Memmette ismete karşı gidecek
Terkisi oğlanlı altı arabalı
Köyde ermiş olduğu söylenen Arap hocanın askerde ölen oğlu için kızı Meryem tarafından söylenen ağıt.
Engurun ovası var düzü var.
Kucakta Mulla'nın kırklı kızı var
Tohlu toplayacak tüccar kardeşim
Bir atınan bir habede gözü var.
Engurun ırakta Topahlı yakın
Babamın uşağı nazerden sahın
Öldü demeye allahtan korkun
Yeni geldi onüç günlük kağıdı
Topahlıya imam dursun saati
Sayın:Yusuf Özcan tarafından derlenmiştir.
Beyaz Acı Çopraşık Sarıkamış ağıdı
“Avşar’da yiğit kalmadı/redif gitti sürü ile/sabahaca yatılmıyor/Gelinlerin zarı ile/
yüzbaşılar binbaşılar/tabur taburu karşılar/bir kar yağar ince ince/yatan şehitler ışılar.”
Annemin dört dayısı da bembeyaz örtülere sarılarak kar çiçekleriymişçesine Sarıkamış’ta şehit düşmüşler. Son zamanlarda düzenlenmeye başlanan anma törenlerine katılmak nasip oldu. Aslında anlatılmaz bu, gidip görmek, yaşamak gerekir. Yozgat-Avanos ve daha sonra Çiçekdağı nüfusuna kayıtlı Çopraşık Köyü’nden Şıh Ahmet oğlu Ayşe’den olma Nasır, Halil ve Hüseyin’in Sarıkamış’ta şahadeti üzerine bacıları Döndü-Güferiy-Zeynep ve Senem büyük acılar çekmişlerdir. Şehitlerden Nasır Çavuş bir aylık evli, Halil nişanlı, Hüseyin ise bekârdır. Ağıt, dört bacıdan birisi olan Senemce yakılmıştır. Senem kızı Gülü Büyük ve Elmas Özcan’dan derlenen ağıt aşağıdaki şekildedir. Gülü Büyük 2003 yılında vefat etmiş, Elmas ÖZCAN ise halen Yozgat’ın Şefaatli İlçesinde yaşamaktadır.
“Nasır’ım Nasır’m yadigâr çavuş
Ermeni geliyo çalıyı savuş
Gâvurun kurşunu göyneği yırtar
Sakla kendini de kıtana kavuş.
Nasır’ım Nasır’ım illa Nasır’ım
Ermeni içinde olsam esirin
İki elim çolak olsun gardaşım/
O da el içinde derim kusurum.
Sarıkamış kışı pek yaman çeker
Üşümüş Hüseyin boynunu büker
Nasır ile Halil ağam gelmezse
Sönmüş ocağımı eloğlu yakar
Halil’in gelini gitti yetme mi
Bu da ölürse ocağımız batma mı
Gız sahibi güdücüdür gardaşlar
Yârin gızını da ele satma mı
Üç gardaşı kar altına serdik oy
Künyasını yıldızlara sorduk oy
Nasır Çavuş, Halil Ağam gelirse
Hüseyin’e düğün günü verdik oy
Öleydi de yolunuza bacınız
Çıkmıyo ki içerimden acınız
Üç ağamı gurban ettik vatana
Saçı kesik nasıl alsın öcünüz
Gitti gelmez dört bacının gardaşı
Alayda Nasır’ım çekermiş başı
Halil’in yâri de ellere kaldı
Hüseyin başına kim diker taşı”
Şehitlerin ölüm haberi geldiğinde Çopraşık Köyü’nün Büyük Çeşmesinde bulgurluk yıkayan bacıları Zeynep‘in irticalen söylemiş olduğu ağıttan ancak aşağıdaki kıtası Senem kızı Elmas ÖZCAN tarafından hatırlanabilmiştir.
“Farisin de deli gönül farisin
Bulgurluk yıkadım üstüm kurusun
Benim gardaşıma öldü diyenin
Dilerim Mevla’dan soyu kurusun.”
Yine Çopraşık Köyü’nden Sarıkamış Soğanlıda şehit kalan Osman’ın beşikte Yaşa adlı bir oğlu kalmış ve eşi Eliy gelini akrabalarından Hüseyin Çavuş almıştır. Osman için yakılan ağıttan Elmas ÖZCAN tarafından hatırlanan kısmı aşağıdadır.
ÇOPRAŞIKLI OSMAN
(Osman’ın Sarıkamış Ağıdı)
Eliy gelin yediyemez Yaşa’yı
Yaşa küçük dolduramaz köşeyi
Görüyon mu koca Enver Paşa’yı
Ufacık uşağı hücuma salmış
Çopraşık neresi Soğanlı nere
Allah insaf versin Paşa Enver’e
Urba potin dağıtmamış askere
Vermeden fişeği hücuma salmış
Ekber Dağı boyun eğmiş beyaza
Osman zayıf dayanamaz ayaza
Enver Paşa kulak asmaz niyaza
Dikine aşağı hücuma salmış
Enver Paşa okutmuş ya ezanı
Hesap etmez teraziyi mizanı
Yok mu idi akıl ile izanı
Sarmadan kuşağı hücuma salmış
Son söz: Ağıtları yakan ve derleyenlerin hiçbirisi okuryazar değildir.
Yusuf Özcan
Aşağıdaki ağıtı 23.04.2011 tarihinde Kayseri de Misafir olarak bulunan Çopraşık Köyünden Mahmut ÇAKMAK’ın (Rahmetli) hanımı okur yazar olmayan Ayşe Çakmak’dan dinledim. Ben ağıdı dinlediğim şekilde size aktarıyorum. Bu ağıt yıllar önce söylendiğinden ve yazılı bir kayıt olmadığından eksik olabilir.
Ağıtın öyküsü şöyle; 1950 yılında çopraşık köyünden Memet Çavuş (Boğa Mehmet) olarak bilinen Mehmet Çakmak Çopraşık köyü ile Gülistan Köyü arasında bulunan Kuzkun olarak bilinen mevkide at arabasıyla çopraşık köyüne dönerken kim tarafından atıldığı bilinmeyen bir mavzer kurşunuyla hayatını kaybetmiştir. Sonra şahsın cenazesi at arabasına yüklenerek Çopraşık köyüne getirilmiştir. Bu esnada Köyde olan Mehmet Çavuşun hanımı Mihriban ÇAKMAK (Rahmetli)kocasının at arabasına yüklü al kanlı cenazesini görünce aşağıdaki ağıtı yaktığı ve bu ağıtın yıllarca söylendiği bilinir.
Ben çavuşun garısıyım garısı
Bana dağsın o kurşunun yarısı
Yayılanda goca köyün sürüsü
Nen vardı içinde bibimin oğlu
Asker uşağına harbe gidiyor
Askerin içinde talim ediyor
Ben kurban olayım bibimin oğlu
Askerin içinde koçluk gidiyor
Ağır olur mavzerin fişeği
Hep kırılsın emmisi dayısı uşağı
Diyolar çavuşumun gelini evde
Oda çavuşumun yumuş uşağı.
Atların haşarı götüremiyor
Üç aylık kuzum var yatıramıyor
Dört dene bacım var diye övünürdün çavuş
Birini yanımda yatıramıyom.
Ben Çavuşun geliniyim gelini
Gene kırdım arabamın salını
Büyükden küçükden kara olsun yüzüm
|